İnsanlar duygu ve düşüncelerini, sevinçlerini, hüzünlerini, acılarını, özlemlerini, yaşanan olaylar karşısındaki tepkilerini çeşitli şekillerde dışa vururlar. Sanat yeteneği olanlar bunu sanatla yapar. İlkel ayinlerden mağara duvarlarındaki resimlere, iki taşın birbirine vurulmasından çıkan seslerden, çalınan ıslıktan günümüzün en modern müzik aletleriyle üretilen ezgilere…

İnsanlığın serüveniyle birlikte sanatın gelişiminin de öyküsü vardır bu dışa vurumda.

Bir de başka türlü dışa vurumlar var…

Örneğin çakıyla kavak ağacının gövdesine, kabuk soyularak çizilen kalpler… Ok saplanmış kalpler… Bir de erkek ve kadın adlarının bazen açık yazılarak, bazen baş harfleriyle yazılıp aralarına çizilen kalpler…

Sonra duvar yazıları… 1970'li yıllarda daha çok siyasal sloganlardan oluşan ve sonra toplumdaki değişimi gösterircesine değişen duvar yazıları…

Bir de 'Bunu yazan Tosun' sözüyle özetlenen tuvalet yazıları. Umumi tuvaletlere yazılanlar…

***

Günümüzde ise internetle birlikte her şey değişiverdi. 'Sosyal medya' diye bir kavramla tanıştık.

Günlük olaylardan, gelişmelerden haber veren radyoların, televizyonların, artık 'dün' olan günün haberlerini önümüze getiren gazete sayfalarının yerini aldı hızla…

Dışavurumun estetize edilmiş olanı sanatın paylaşım alanı oldu aynı zamanda…

Yalnızca bunlar değildi yerini aldıkları…

Artık kavak gövdesi de sosyal medya oldu. Yazılar yazılan mahalle arasındaki duvarlar da… Umumi tuvalet duvarları da…

Üstelik kavaklık, tuvalet ya da mahalle sınırları kalmamıştı. Dünya bir mahalle oluverdi sosyal medyayla…

***

Sosyal medyada herkes her şeyi paylaşıyor artık… Her türlü duygusunu, tepkisini dile getiriyor insanlar. Klavye başında , bozuk tümcelerle de olsa yazıp, 'giriş' tuşuna basıveriyorlar…

Bu kadar kolay.

Sonuç mu?

Bir kirlilik…

Evet bir kirlilik ama onsuz olmamız olanaksız artık. İsteyen 'kirli' yanından yararlanacak, isteyen 'ışık' olan yanından…

***

Sıvas'ta insanların bir otelde diri diri yakılmasıyla bile dalga geçebilen bir göstericinin (Pınar Fidan) saçmalamalarına yandaş olan da var… Hala süren korona günlerinde bir annenin 'Açım!' diye feryat etmesine karşılık, 'Geber!' diye yazanlar da… Üstelik bu kişi İstanbul Sosyal Politikalar İl Müdürü oluyor (Nail Noğay)…

Dahası… Üniformalı, silahlı bir grup, ellerinde otomatik silahlarla poz verip, toplumun bir kesimini tehdit edebiliyor. Bir kadın, tecavüzde bulunan uzman çavuş olunca oynayarak kutlayıp, videosunu paylaşabiliyor. Üstelik başka ırkçı saldırıları da kutlamasına ekleyerek…

***

Sosyal medyayı 'kanalizasayon'a benzetmek işin kolayı. Erk sahiplerinin istediklerinde internet ağının hızını kesivermeleri de…

Doğrusu şu ki, eski iletişim biçimleri zamanında da olduğu gibi, sosyal medyaya yansıyanlar toplumsal yapımızın görünür hale gelmesi. Sosyal medyanın daha bir görünür kıldığı toplumsal yapımızdaki çarpıklıklar, gelişmemiş / gelişememişlikler üzerinde düşünmek gerekiyor asıl olarak.

O çarpık düşünceleri taşıyanlar yaşıyor aramızda… Gerçek bu!

Bunun nasıl değiştirileceği üzerinde düşünmek ve o yönde adım atmak aslolan…

Yeni sosyal medya düzenlemesi 1 Ekim'de yürürlüğe girecek… Göreceğiz sonuçlarını…

Da… Bir de şu var:

Emel Müftüoğlu'nun elini ayı yavrusu ısırmış. Videoyu sosyal medyada yayınlamış. Ayı yavrusunun ısırma anı var videoda. Arada ekranlardan alışık olduğumuz 'Biiip!' sesi var. Müftüoğlu diyor ki:

'Oradaki Bip sesi hakaretti sonra kendisinden ve ailesinden özür diledim.'