Ülkenin pek çok kenti şiddetli yağışların etkisinde.

Sel felaketleri...

Sular altında kalan evler, işyerleri, mağazalar, köprüler, alt geçitler…

Sağanak şeklinde düşen yağmur, Başkent Ankara’da da etkili oluyor.

Gökyüzünü kaplayan kara bulutlar, bardaktan boşanırcasına düşen yağmurlar güneşli günlerin özlemini çeken kent sakinlerinin evlerde zorunlu hapsine neden oluyor.

Çareyi televizyon karşısına geçmekte bulan insanlar, zorunlu kalmadıkça dışarı çıkmamaya özen gösteriyor.

AVM’ler bile eski havasında değil…

Uzun koridorlarda sağlı-sollu dizilen mağazaların önleri ıssız.

Göze çarpan az sayıdakiler ise alış-veriş yapanlar yerine vitrin seyircilerinden oluşuyor.

Cüzdanlar izin vermiyor ki, girip de gönlünce alış-veriş yapsın.

Eşe, dosta, çoluk çocuğa hediyeler alsın.

Alıcı değil, seyirci.

Ani bastıran sağanak yağıştan etkilenmemek için AVM’ye sığındığı belli oluyor.

Kafada bin bir düşünce, gözlerde boş bakışlar…

‘’Alamasak da bakıyoruz’’ hesabı.

Yalnız AVM’ler mi ıssızlaşan.

Restoranların, kafe ve pastanelerin durumu da mağazalardan farksız.

Garsonlar da olmasa insan yüzü görmeyecek neredeyse.

Öylesine boş…

Hava koşulları normale döndüğünde sosyal yaşam yeniden canlanır mı?

Müşteri yolu gözleyen mağazalar, restoranlar, pastane ve kafeler eski günlerin yoğunluğuna ulaşır mı?

Biraz zor…

Hava koşulları izin verse de, cüzdanlar izin vermez.

İnsanların aldığı ile verdiği arasındaki uçurum derinleştikçe, ödenecek faturaların yükü ağırlaşıp borç batağı derinleştikçe o eski günler mazide kalmaya devam edecek gibi gözüküyor...

Meteorolojik tahminler ise, geç de olsa güneşli günlerin geleceğine işaret ediyor.

Acaba, ekonomideki ‘’kış havası’’ ne zaman ülkeyi terk edecek?

Ne zaman cüzdanlara bahar gelecek?

Kısa vadede?

Orta vadede?

Uzun vadede?

Yanıtı zor bir soru.

Yanıt, bahara, güneşli günlere olan özlemin de ölçüsü olacak.