İmren İyem Aslan umut ve mutsuzluk dönemi ekseninde hayatı çizgilerle anlamlandırmaya çalışıyor. Onu farklı kılan ve sanatseverlerin ilgisini çeken şey, kendine özgü, canlı ritme sahip bir tarzının olması. Kullandığı renkler ve formlar, sizi çalışmaları içinde kısa bir yolculuğa sürüklüyor. İyem Aslan ile çizgilerle kurduğu dostluğu, çalışmalarının ana referans kaynağı olan doğayı ve renklerle kurduğu enerjiyi konuştuk.

• Bize biraz kendinizden bahsedebilir misiniz? İmren İyem Aslan kimdir?

Küçük yaşta çalışmak zorunda kalan, üniversite eğitimini evlendikten sonra gerçekleştiren, zorluklara rağmen resim eğitimini tamamlayıp sanat serüvenine başlayan biriyim. 1968 yılında Diyarbakır'da doğdum liseyi Ankara'da okudum. Mezun olduğum sene üniversiteyi kazanamayınca hemen iş hayatına başladım. Ancak kendim bile farkında olmadığım bugün düşününce ayırımına vardığım resim sevdam hep vardı. Şöyle ki öğle tatillerinde resim galerilerini gezerdim. O zamanlar Kızılay'da çok sayıda galeri vardı. Böyle böyle bende bayağı resim görseli tanışıklığı ve sevgisi oluştu. Bir gün yine Kızılay'da Ali Candaş'ın sergisini gezerken birine Ali diye seslenildiğini görünce kendisini Ali Candaş zannedip konuşmak istedim oysa o galeri sahibi Ali Beymiş. Ali Bey'e 'Ben resim öğrenmek istiyorum' deyince beni orada bulunan Muharrem Pire ile tanıştırdı. Muharrem Hoca resim dersleri veriyordu. Böylece resim serüvenim başlamış oldu. Sonraki süreçte Muharrem Hocanın atölyesinde desen derslerine başladım. Bu hızla işimden istifa ettim. Evliyim bir tane kızım var eşim de öğrenci. Şu anda bakınca çılgınca gelen ancak o zaman çok mantıklı olduğunu düşündüğüm bir eylemdi. 1991 yılında Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Resim Bölümü sınavlarına girdim ve kazandım. Okulu dereceyle bitirdim.

• Çizgilerle nasıl kesişti yolunuz?

Çizgi değil de resim demek daha doğru gibi. Çünkü çizgi, sanat eğitiminin temelidir; olmazsa olmazıdır. Bu temel eğitimi aldıktan sonra yolunuza çizgiyle beraber diğer malzemeleri de katarak devam edersiniz. Yani boya, çamur, mermer ya da grafik. Yukarıda da bahsettiğim gibi resim sevgim vardı ve güzel bir tesadüfle Muharrem Pire ile tanışmam ve ondan ilk desen dersleri almam ve yine onun teşviki ile sınavlara girmemle resimle kesişti yolum. Zor ve engelli bu yolu 1995 yılında mezun olduğumdan beri kat etmeye çalışıyorum.

'SESSİZ KALMAK SANATIN DOĞASINA AYKIRI'

• Çizimlerinizde hak ihlalleri, kadına yönelik şiddet, cinsel istismar da yer buluyor. Kendinizi nerede konumlandırıyorsunuz?

Aslında politik resim yapmıyorum yani resmi bir mesaj iletmek amacıyla kullanmıyorum. Ancak yine de bu demek değildir ki çevremizde olup bitene, haksızlığa sessiz kalalım. Sessiz kalmak zaten sanat eyleminin doğasına aykırı. Mezun olduğum ilk yıllar kadın portreleri yapıyordum ve farkında olmadan çok hüzünlü kadınlar çıkıyordu ortaya ve hatta bir portremde yüzde dayak yemiş gibi lekeler vardı. Ve bu kadınlar korkunç bir yalnızlık içindeydiler. Sonra portreleri kapattım sanırım görmek istemiyordum. Yıllar sonra bir gazetede Nejla isminde genç bir kadının öldürülme haberini okudum. Hikaye çok hüzünlüydü. Çocuk yurdunda büyümüş kendi ayakları üstünde durmaya çalışan yurttan çıkmış, işe yeni girmiş, kendine ev tutmuş bir kadın. Sevgilisi tarafından kafasına naylon geçirilerek öldürüldü. Şu anda yazarken bile çok üzüldüğüm, öfkelendiğim bir haber. Büyük bir resmini yaptım. Tamamen içsel bir hareketle. Hüzünlü olan bir başka şey de Nejla'nın sosyal medyada hiç resminin olmaması sadece haberde tek resminin olmasıdır. Çok güzel bir o kadar da masum bir yüzü vardı.

• Aynı zamanda kent kültüründeki dönüşüm ve yabancılaşma ile ilgili de çalışmalar yapıyorsunuz. Neyi vurgulamak istiyorsunuz?

Son dönem çalışmalarım doğa çalışmaları. Doğanın bendeki izleri ve bende dönüşmüş halleri. Doğa soyutlamaları diyebiliriz. Benim resimlerim kent kültüründen ziyade dingin, bazen içinde tek tük evler olan bazen de uçsuz bucaksız olan doğanın içindeki insan figürlerinden oluşuyor.

'TARİHİ ERKEKLER YAZIYOR!'

• Sanat dünyasında kadın olarak var olmak konusunda ne gibi zorluklar yaşıyorsunuz? Kadın sanatçılar neden görmezden geliniyor?

Kadın olarak yaşadığımız zorlukları, engelleri anlatsam yüzlerce sayfa olur. Kısaca değinirsem ben ve diğer kadın ressam arkadaşlarımdan da biliyorum bir aile hayatı var ise ev işleri bitmeden (yemek vs) gidip atölyede çalışılmıyor. Birileri engellediğinden değil kadın olmanın yüzyıllar boyunca kesinleşmiş yükümlülüğü buna engel. Tarihte de pek çok örneği var. Bilimde, edebiyatta, sinemada, heykelde, resimde ve daha aklıma gelmeyen pek çok alanda kadın sayısı çok az. Tarihi yazanlar erkek olduğundan belki de var olma sorunumuz var. Yine bana dramatik gelen 1800'lü yılların son çeyreğinde Avrupa'da ortaya çıkan Empresyonizm akımında sadece Fransa'da yaklaşık 45 bin sanatçı Empresyonist tarzda resim yapıyorken ancak sayabileceğimiz dört kadın empresyonist ressam var, Mary Cassatt de bunlardan biri. Empresyonizmin olmazsa olmazı dışarda açık havada resim yapmaktır. Bu kadınlar için hoş karşılanmadığı için Mary Cassatt daha çok bahçesinde açık hava resimleri yapıyordu. Türkiye'de de kadın ressamların sanat tarihinde yer alması için zorlu bir mücadele gerekiyordu. Burada hemen ilk kadın ressamımız Mihri Müşfik'i analım çünkü bu ünvanın yanında kendisi ilk kız sanat okulunun (1914) kurucusudur.

'BENİ EN ÇOK MOTİVE EDEN ÜRETME EYLEMİNİN KENDİSİ'

• Çizimlerinizde size ilham veren, motive eden öğeler var mı?

Özellikle bir şeylerden esinlendiğiniz olur mu yoksa daha çok hayalinizde canlandırdığınız şekilde mi kağıda dökersiniz çizgilerinizi? Beni en çok motive eden şey üretme eyleminin kendisi. Benim için resim yapmak bir nevi hayatımı anlamlandırmak. Bu nedenle yaşamımın tamamında resim yapmak isterim. İlk mezun olduğum yıllarda figüratif tarzda resim yapıyordum. Okulda atölye hocam Erol Batırbek'ti. Kendisi her zaman modelden çalışmanın önemini vurgulardı ve okul yıllarında bize modelden çalışmalar yaptırırdı. Bu çok önemlidir, ben de her zaman bunun avantajını yaşadım. Daha sonraki yıllar doğa çalışması yapmak için doğaya çıkmaya başladım. Dışarda aldığım notları atölyede kendi estetik anlayışıma göre tekrar biçimlendiriyordum. Tabii burada tuvalin ve boyanın dili var ve bir ortaklık kurmak gerekiyor.

• Kullanacağınız malzemeler ve boya çeşitleri neye göre şekilleniyor?

İlk yıllarda yağlı boya resimler yapıyordum daha sonra akrilik boya ile çalışmaya başladım. Çünkü resimlerimde boyayı üst üste sürerek katmanlı kullanıyorum. Hızlı kuruması önemli. Şimdilerde ise her iki boyayı da kullanıyorum.

• Çalışmalarınızı yaparken ne tür referanslar ya da hangi sanatçılar sizi etkiliyor?

Çalışmalarımda referans olarak daha çok kendimi alıyorum. Sevdiğim sanatçılar var. Rembrant'ı çok severim, Gustav Klimt, Anselm Kiefer ve Gerhard Richter. Türk sanatçılardan Avni Lifij, Fahrünissa Zeyd, Orhan Peker, Canan Tolon ve daha pek çok sanatçımız var.

'BU ALANDA VAR OLMAK İSTERİM'

• Resmi insan yaşamının genel akışı içinde nasıl bir yere yerleştiriyorsunuz?

Bu soru çok yönlü ve geniş bir soru. Çünkü resmin sanatçısı, bunları sergileyen galeriler, izleyicisi, sanat hakkında yazan eleştirmenler, yazarlar, sergi düzenleyen küratörler, ayrıca alıcısı ve koleksiyonerler var. Hepsinde resim farklı anlam taşır ancak benim için olmazsa olmaz, üretimimi sürdürmek ve bu alanda var olmak isterim.

YENİ SERGİ MART AYINDA

• Yakın zamanda gerçekleştirmeyi düşündüğünüz yeni bir proje veya sergi var mı?

Bu güne kadar biri yurtdışında olmak üzere 13 kez kişisel sergi açtım ve çeşitli fuarlarda yer aldım. Düzenli olarak Ankara ve çeşitli illerde sergi açıyorum. 2021 yılında Mart ayının başlarında Zülfü Livaneli Kültür Merkezi'nde bir sergi açmayı düşünüyorum.

Editör: Haber Merkezi