Koronavirüs salgını, dünya genelinde toplumsal hayatı derinden etkilemeyi sürdürüyor. Salgın nedeniyle alınan önlemlerin en çok etkilediği alan ise çalışma hayatı. Tüm dünyada olduğu gibi, Türkiye'de de pek çok sektörde yüz binlerce insan artık 'evden çalışma' yöntemi ile işlerine devam ediyor. Biz de evden çalışma, kalıcı hale gelebilir mi? sorusunu Başkent Üniversitesi Öğretim Görevlisi Sosyolog Emre Özcan'a sorduk.

• Pandemi nedeniyle Türkiye genelinde binlerce şirket, özellikle beyaz yakalı çalışanlar için evden çalışmayı kalıcı hale getirdi. Ancak 'evden çalışma' uygulaması, evlerini ofise çevirmek zorunda kalan çalışanlar için ciddi hak kayıplarını da beraberinde getirdi. Bu süreçte ne tür hak kayıpları yaşandı ya da yaşanıyor?

Kovid-19 süreci, 21'inci yüzyılın başından beri tartışılan kapitalist üretim ilişkilerindeki biyopolitik dönüşümü çok net bir şekilde açığa çıkardı. Üretim zamanı ile yeniden üretim zamanı arasındaki ayrım ortadan kalkarak tüm yaşam zamanının üretim zamanı haline gelmesiyle karşı karşıyaydık. Kovid-19, tam da bunu perçinleyen bir döneme girilmesine neden oldu. En nihayetinde üretim zamanı ile yeniden üretim zamanı arasındaki ayrımın bulanıklaşması, mesai kavramını silikleştirmeye başladı. Böylelikle sermayedarların zamansallaştırarak ve mekansallaştırarak ölçme ihtiyacı neredeyse hiç kalmadı. Bu, aynı zamanda sermayedarların işçi sınıfını belirli bir zamanda ve mekanda denetlemesi gibi bir zorunluluğa ihtiyaç duymadığını da gösterdi. Bu yüzden de birçok sermaye grubu özellikle beyaz yakalı işçilerin evden çalışmasını kalıcı hale getirmek istedi. İlk başta evden çalışma, işçi sınıfı tarafından da bazı kolaylıkları nedeniyle arzulanır gibi durmaktaydı ki, belki de belli başlı çalışma sahalarında durum hala öyle olabilir. Ancak işçi sınıfının Kovid-19 sonrası değer üretme biçimindeki hızlı dönüşüme ve buna bağlı olarak evden çalışma şartlarına pek hazırlıklı olduğu söylenemez. Sermaye tarafı ise buna çoktan hazırdı ve uyum sağlamakta pek zorlanmadı. Büyük sermaye grupları, birçok özel banka, GSM şirketleri vb. birçok emek gücü için anında uzaktan çalışmayı kalıcılaştırdıklarını ilan etti. İşçi sınıfı açısındansa durum tam tersiydi diyebiliriz. Bu doğrultuda da işçi sınıfı açısından ciddi hak kayıpları yaşandı. En başta tüm yaşam zamanı üretim zamanına dönüştüğünden mesai kavramı neredeyse tamamen ortadan kalktı. Böylelikle çalışanlar, hak ettikleri ücretleri alamadı. Aynı zamanda işverenler çalışanlara hafta içi-hafta sonu ayrımı olmadan, gece- gündüz ayrımı olmadan ulaşabilecekleri bir tabloyu dayattı. İkincisi ise işverene maliyet olarak kalan internet ve telefon ücretleri, yemek ücretleri gibi birçok şey işçiye maliyet olarak yansıdı. Bunun yanında teknolojik donanım ücretleri de sıklıkla çalışanlara yüklendi. En temelde düşünecek olursak büro kirası ücretinden işverenler kurtuldu. Bunların dışında Türkiye'de 4857 sayılı İş Kanunu'ndaki değişiklikle 14'üncü maddeyle 'uzaktan çalışma' koşulları belirlenmişti. Bu maddeye dayanarak Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı'nın çıkardığı Uzaktan Çalışma Yönetmeliği'nin de çalışanların haklarını korumaktan uzak olduğunu belirtmek gerekir.

'PANDEMİ EV İÇİ KADIN EMEĞİNİ DAHA DA GÖRÜNMEZ KILDI'

• Pandemi döneminde kayıt dışı kadın istihdamında ise büyük kayıplar yaşandı. Kadın işçiler erkek işçilere göre Kovid-19'un yıkıcı etkilerine daha fazla maruz kaldı. Kovid-19 döneminde kadınların yarısından fazlasının çalışma süreleri azaldı, yüzde 42'si ücret kaybı yaşadı ve çalışma biçimi erkeklere göre daha fazla değişti. Neden pandemiden en çok kadınlar etkilendi?

İlk başta şunu söylemek gerekiyor. Ücretlendirilmeyen ev içi kadın emeği, Kovid-19 süreciyle birlikte iyiden iyiye görünmez hale geldi; hatta halihazırdaki hane içi işlere yenilerin eklendiğini söylemek mümkün. Bu süreçte ev içinde kadına yüklenen toplumsal cinsiyet rolleri daha yeğinsel hale geldi. Hane içindeki çocukların uzaktan eğitime adaptasyonu, yemek ve temizlik edimlerinin çoğalması, evde yaşlı birey varsa onun ihtiyaçlarının karşılanması gibi birçok başlığın kadınların omzuna binmesinden söz edilebilir. Birleşmiş Milletler tarafından sunulan Nisan 2020'deki rapor da (Kovid-19'un Kadınların Üzerindeki Etkileri) açık bir şekilde salgın nedeniyle kadınların ücretsiz bakım yükünün arttığını ortaya koyuyordu. Tehlikeli olan ise bu yüklüklerin Kovid-19 sonrasında da iyice kalıcı hale gelmiş olması. Ücretli emek biçimi altında çalışan kadınlar açısındansa temel sorun, işe dönüşlerle ilgili yaşandı. Kadın işçiler, büyük ölçüde ücretsiz izne zorlandı ve tekrardan işe dönüşleri çeşitli sebeplerle engellendi. İkincisi ise kadınların istihdam alanları hizmet sektörü odağında daha çok esnek, güvencesiz, kayıt dışı alanlarda kümelendirildiği için Kovid-19 sürecinde kadınlar hedef tahtasının başına konuldu. Üçüncüsü ise ev içi yükler nedeniyle kadınların çalışma düzeninin değişmiş olmasını işverenler fırsata dönüştürdü ve bu eksende birçok kadın işçi istihdam dışılaştırıldı.

'KOD 29 İLE BİRÇOK İŞÇİ ÇALIŞMA HAYATININ DIŞINDA BIRAKILDI'

• Öte yandan, Kod 29, yani 'ahlaksız davranış gerekçesi' ile işten çıkarılma, işçileri tazminat ve işsizlik ödeneği haklarından mahrum bırakmakla kalmayıp bu kodu alan kişinin yeniden güvenceli bir iş bulmasını zorlaştırıyor. Buna karşı nasıl önlem alınabilir?

Kovid-19 sürecinde Kod 29'u işverenler kendi açılarından başarıyla kullandı diyebiliriz. Çünkü Kod 29 işverenin çok kolay kullanabileceği bir apart. İşçi sınıfını belki de bu sürede en derinden etkileyen olay Kod 29 oldu. Kod 29 yoluyla atılan işçi sayısının yüzde 70 arttığı söyleniyor. Hakkını aradığında, en ufak bir şekilde ses yükselttiğinde Kod 29 bahanesiyle birçok işçi çalışma hayatının dışında bırakıldı. Birçok işyerinde özellikle sendikalı işçilere karşı güçlü bir silah olarak kullanıldı. Kıdem ve ihbar tazminatlarının ve çalışanların geleceklerinin yok edilmesi demektir Kod 29. DİSK AR'ın SGK'dan elde ettiği verilere göre, 'ahlaka aykırı davranış' gerekçesiyle işten çıkarma adı altında günde yaklaşık 500 işçinin Kod-29 ile çıkışı yapıldığı vurgulanıyor. Böylelikle Kovid -19 sürecinde işten çıkarma yasağı diye bir şey olmadığını da görmüş oluyoruz. Biliyorsunuz, sonrasında Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan hallerin tamamı için farklı kodlar belirleyerek Kod 29'u parçaladı. Böylelikle Kod 29'un görünmez hale getirilmek istendiği çok belli.

'TÜRKİYE DERİN BİR EKONOMİK KRİZDEN GEÇİYOR'

• İşsizliğin ve işçinin tam koruma altına alınması için önerileriniz nelerdir?

Türkiye'nin derin bir ekonomik krizden geçtiği artık çok açık. Bu krizin sancıları önümüzdeki günlerde daha da derinleşecektir. Derinleşmesinin anlamı da şüphesiz işsizliğin artması, emekçilerinse çok daha zorlu çalışma hayatıyla baş başa kalmasıdır. İşverenler kriz ortamında her zaman benzer reaksiyonu gösterirler. Daha az işçiyle daha çok işin üstesinden gelmek ve işveren maliyetlerini düşürerek kar maksimizasyonunu, liberal anlamda verimliliği artırmak. Bu yüzden güncel yasaları işçi sınıfının lehine bozabilecek örgütlü mücadeleyi yükseltmekten başka çare görünmüyor.

'UZAKTAN ÇALIŞMA YÖNETMELİĞİ TAMAMIYLA İŞVERENLERİN YANINDA'

• Uzmanlar, pandemi nedeniyle giderek yaygınlaşan 'evden çalışma' konusunda yeni bir iş hukukuna ihtiyaç olduğunu söylüyor. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Kesinlikle durum böyle. Az önce belirttiğim gibi Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı'nın çıkardığı Uzaktan Çalışma Yönetmeliği tamamıyla işverenlerin yanında. Burada uzun uzun yönetmeliği ele almak istemiyorum. Ancak esneklik adıyla güvencesiz çalışmanın dayatılmasından tutun da işveren maliyetlerinin çalışanlara yüklenmesine kadar birçok olumsuzluğu barındırıyor bu yönetmelik.

• Evden çalışma uygulaması, çalışanları uzun mesai saatlerine mahkum ederken, şirketlere ise ciddi bir tasarruf imkanı da yaratıyor diyebilir miyiz?

(Yol yemek giderleri, büro masrafları, büro kiraları şirketlere önemli ölçüde avantaj sağlıyor) Tam olarak böyle. İşveren uzaktan çalışma yoluyla maliyetlerini büyük ölçüde düşürüyor.

Editör: Haber Merkezi