Önceki yazımızda neoliberalizmin artık ABD’nin yönetici çevrelerinde bile ekonomik sistemin tıkanmasına yol açtığı ve gelir dengesizliğini artırdığı gerekçesiyle eleştirildiğini...

İktidara geldiğinden bu yana neoliberal ekonomiyi uygulayan AKP’nin “İslami ekonomi”den esinlenerek neoliberalizmden kaçış çareleri aradığını...

Buna karşılık ülkemizdeki sosyal demokratların hâlâ neoliberal ekonomiyi tek “rasyonel” sistem olarak savunduklarını söylemiş, Ecevit’in 2001 yılında Kemal Derviş aracılığıyla uyguladığı IMF ve Dünya Bankası patentli ekonomi programını buna bir örnek olarak göstermiştik. Onun uyguladığı bu programın yarattığı tepkiler nedeniyle DSP’nin oyu yaklaşık yüzde 30’dan yüzde 1’e kadar düşmüş ve bu düşüş AKP’ye iktidar yolunu açmıştı.

***

Kemal Kılıçdaroğlu’nun seçimi kaybetmesinde de neoliberal ekonomiye sadakat, Kemal Derviş hayranlığı, Faik Öztrak, Selin Sayek Böke gibi neoliberal iktisatçıları partinin ekonomi politikalarını belirlemekle görevlendirmesi, Amerikalı neoliberal ekonomist Jeremy Rifkin’i, ABD’de yaşayan neoliberal iktisatçı Daron Acemoğlu’nu danışmanlığa getirmesi gibi faktörler önemli bir rol oynamıştır...

Neoliberalizme yönelttiği eleştirilerle tanınan ekonomist Hayri Kozanoğlu, Acemoğlu ile ilgili şu bilgileri vermişti: “Daron Acemoğlu dünyaca tanınan, Nobel Ekonomi Ödülü'ne aday gösterilen liberal bir iktisatçı. Devlet toplum karşıtlığına dayanan; bu çelişkiyi koalisyonlarla, uzlaşmalarla bağdaştırmaya, dengelemeye dayanan bir paradigmayı savunuyor. Modeli sınıfların, çıkar çatışmalarının bulunmadığı, mülkiyet ilişkilerinin sorgulanmadığı bir kurguya dayanıyor. (...) TÜSİAD çevrelerinde her zaman itibar gördüğünü düşünürsek, ‘büyük sermayeyle-Büyük Koalisyon' arasında bir volan kayışı işlevi gördüğü düşünülebilir. Bir anlamda yeni bir Kemal Derviş rolü üstlenebileceği, Derviş 4.0 sürümü olarak kamuoyuna sunulduğu söylenebilir.”

***

Bu danışman kadrosu ve Kılıçdaroğlu’nun seçim öncesinde ABD ve İngiltere’ye yaptığı geziler hiç kuşkusuz vaktiyle Kemal Derviş/Ecevit ortaklığından canı çok yanmış olan çiftçiler başta olmak üzere bir çok toplum kesimine o günleri hatırlatmıştır...

Ne var ki, sosyal demokrat partilerdeki neoliberalizm sevdası Türkiye’deki sosyal demokratlarla sınırlı değildir...

Bu”sevdanın” başlaması, liberalizmin insafsız sömürücülüğü ile komünizmin radikal dönüşümcülüğü arasında kalan “sosyal reformculuğun” komünist olarak nitelendirilen ülkelerin çöküşü sonrasında işlevsiz kalışı ve egemen çevreleri artık “reformcu” olmadığına ikna çabasına girmesi ile yakından ilişkilidir.

***

İngiltere’de neoliberal Tony Blair’in İşçi Partisi’nin başına gelmesi, onun da en sert neoliberaller olan ABD Başkanı Reagan ve İngiltere Başbakanı Thatcher’in hizmetine girmesi ile başlayan bu süreç 1980’li yıllardan itibaren bir virüs gibi tüm sosyal demokrat partileri etkisi altına almış, ülkemizdeki sosyal demokrat akım da bu hastalığın etkisinden kurtulamamıştır.

Gerçi Kılıçdaroğlu’nun liberal söyleminden kaçanlar bu kez de AKP’nin bir dönem ekonomi politikalarına yön veren Mehmet Şimşek’in yeniden ekonominin başına getirilmesiyle adeta yağmurdan kaçarken doluya tutulmuşlardır, ama bu arada olan olmuş iktidar bir beş yıl daha ülkeyi yönetmek için gerekli “vize”yi almıştır.

***

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın görüşlerini sert bir biçimde eleştirerek istifaya zorladığı Şimşek’in ekonomiyi yönetmesine ne kadar katlanabileceği ise henüz belli değildir...

Bir ihtimal, Cumhurbaşkanı Erdoğan, hem yurt dışından kaynak temin edebilmek hem de kendisine faiz politikası dolayısıyla yöneltilen eleştirileri savuşturabilmek için böyle bir manevra yapmıştır... Bir süre Şimşek’e şans tanınacak beklenen sonuç alınamazsa “Bakın, rasyonel dediğiniz politikalar da işe yaramadı” denilecek ve Şimşek’e bir kez daha yol gözükecektir!

***

Şimşek ve ekibi faiz yükseltme sürecine girdiğinde Erdoğan’ın yüksek faiz karşıtı açıklamalara devam etmesi de bu ihtimali güçlendirmektedir...

Deneyimli iktisatçı Mahfi Eğilmez, bu girişimin “dağ fare yarattı” yorumuna yol açabileceğine boşuna dikkat çekmemiştir...

Eğilmez, konuyla ilgili açıklamasında, “Bu çapta bir artışla ülkeye yabancı yatırımcı gelmez, bankalar bir miktar negatif etkilense de bu etkilenme fazla olmaz. Zombi şirketlerin zombiliği su yüzüne çıkar, KOBİ’ler biraz daha sıkıntıya girer. Kur fazla geriye gitmeyeceği için ihracat ve ithalat çok fazla etkilenmez. Böyle bir faiz artırımı faizi hiç artırmamaya göre beklentilerini haksız çıkaracağı için ilerleyen günlerde daha olumsuz sonuçlara yol açabilir.” ifadesini kullanmıştır.

(Devam edecek)