Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji Anabilim Dalından Prof. Dr. Gülten Taçoy, pulmoner hipertansiyon hastalığının nefes darlığı ile seyreden hastalıklarla karıştırıldığını bu nedenle bu konuda dikkatli olmak gerektiğini belirtti. Amaçlarının erken tanı koyabilmek olduğunu belirten Taçoy, hastalığın özellikle astım ile karıştırıldığını ifade etti. Taçoy, “En çok zaman kaybı da bu nefes darlığı şikayetlerinin örneğin, astım gibi durumlara bağlanmasından ortaya çıkıyor. Aslında tedaviye cevap vermeyen hastaların mutlaka ileri merkezlerde daha detaylı tetkik edilmesi gerekiyor. Bu noktada biz de yapılan toplantılarla bu süreci desteklemeye çalışıyoruz.” dedi.
Pulmoner hipertansiyon hastalığı nedir ve Türkiye, bu hastalıkta tedavi konusunda ne durumda?
Pulmoner hipertansiyon akciğer damarlarındaki basıncın çeşitli nedenlerle yükselmesi sonucunda oluşan bir hastalık. Tüm dünyada nüfus yaşlanıyor ve yaşlanan nüfusta hastalık oranı artıyor. O yüzden aslında bir nevi yaşlanma hastalığı olarak da kabul edildiği için sayılarda da artış var. Türkiye bu açıdan bazı noktalardan şanslı çünkü tanı koyulduktan sonra tedavi konusunda çok sorun yaşanmıyor. Her türlü ilacı temin etmemiz mümkün. Bu konuda bir kısıtlama yok. Fakat en büyük problem hastanın uygun merkezlere gidebilmesi. Uygun merkezlerde tanı koyulması çok daha hızlı oluyor. En çok zaman kaybı da bu nefes darlığı şikayetlerinin örneğin, astım gibi durumlara bağlanmasından ortaya çıkıyor. Aslında tedaviye cevap vermeyen hastaların mutlaka ileri merkezlerde daha detaylı tetkik edilmesi gerekiyor. Bu noktada biz de yapılan toplantılarla bu süreci desteklemeye çalışıyoruz. Aynı zamanda ben Türk Kardiyoloji Derneği'nin de Pulmoner Vaskuler Hastaliklar ve Erişkin Konjenital Kalp Hastalıkları Çalışma grubundayım. Orada da yapılan toplantılarla, bu tür sosyal organizasyonlarla hastalığı vurgulamaya çalışıyoruz. Amacımız erken tanı koyabilmek. Çünkü günümüzde her şey çok gelişmiş olmasına rağmen en az 3-4 yıl bu hastalar uygun olmayan yerlerde takip ediliyorlar. Yetişkin yaş grubu bu açıdan dağınıklık gösteriyor. Uygun merkeze gelmesi önemli. Buralara ulaştıklarında tanı koyulma zamanı çok kısalıyor.
EN SIK NEDENİ KALP HASTALIKLARI
Bu hastalığın en sık görülen nedeni kalp hastalıkları mı?
Pulmoner hipertansiyonun en sık sebebi, aslında kalp hastalıkları. Bizim gündelik hayatta karşılaştığımız biraz farklılık gösteriyor. Bir kısmının tedavisi bazı yaklaşımlarla sağlanabiliyor. Mesela kapak hastalıklarında da pulmoner hipertansiyon görülüyor ama bizim burada esas vurgu yapmak istediğimiz, pulmoner arteriyel hipertansiyon. Pulmoner hipertansiyonun alt grubu, tedavisi zor olan hastalık grubu. Esas ölüm riski yüksek olan grup bunlar.
Pulmoner arteriyel hipertansiyon tam olarak nedir?
Pulmoner arteriyel hipertansiyon, pulmoner hipertansiyon hastalığının içinde bir grubu oluşturuyor ve diğerlerinden ayıran noktalar var. Daha genç yaşta ortaya çıkıyor ve özel ilaç tedavileri gerektiriyor ama bu tedavi için öncesinde mutlaka belli tetkiklerle net tanı koymak gerekiyor. Bu grubun tedavisinde de ülke olarak şanslıyız, bu hastalıkta her ilaç grubunu hastalarımıza verebilecek düzeydeyiz. Burada tek belirleyici nokta, hastanın uygun merkeze gelmesi. Yani kendisinin de durumdan haberdar olabilmesi tabii çok önemli. Uygun merkezleri tarayarak en yakın üniversite hastanesine başvurması genelde çözüm oluyor. Pulmoner arteriyel hipertansiyonun özellikle idiyopatik form dediğimiz, kadınlarda daha sık görülen bir formu var. Bu form, ölüm riski yüksek olan grubu oluşturuyor. Genelde 30'lu 40'lı yaşlarda ortaya çıkıyor. Bir de gebelik süreci oluyor kadınların bu dönemde. Onun bu sürece kötü etkileri var. Gebelik sürecinde kaybettiğimiz hastalar var. Çok yönlü bir hastalık. Örneğin, konnektif doku hastalıklarına bağlı olarak ortaya çıkabiliyor, skleroderma gibi. Bunun dışında daha farklı nedenler var. Doğuştan kalp hastalıklarının ilerlemiş formu olabiliyor. Biz hastayı görüp hangi nedene bağlı olduğunu ortaya çıkardıktan sonra uygun tedaviyi en erken zamanda vermeyi amaçlıyoruz.
Bu hastalıkların seyri açısından baktığımızda ölüm oranları ne düzeyde?
Eğer tedavi uyumu ve hastane takipleri düzgün giderse, normal hayatında çalışan, günlük aktivitelerini yapabilen hasta olarak hayatlarını sürdürüyorlar. Hastalık ilerlediğinde tedavilerimizi arttırıyoruz. Damar yoluyla verilen ilaçlara geçiyoruz. Yani o noktalarda da yapabileceklerimiz var. Pulmoner hipertansiyon içindeki pulmoner arteriyel hipertansiyon en ölümcül seyreden form. Burada da tedaviyle tam bir kür sağlamak mümkün değil. Bu grup eğer ilaçsız kalırsa bu kötü huylu malign hastalıklar (kanser) kadar kötü bir seyre sahip. Ama uygun tanı ve tedaviyle biz bu yaşam sürelerini 15-20 yıl gibi arttırmamız mümkün oluyor. O yüzden dediğim gibi ne kadar erken tanı koyup tedavi verirsek, hastaların yaşama süresi de bu kadar artıyor.
Bu hastalığın tedavisinde kullanılan tüm ilaçlar Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) tarafından karşılanıyor mu? Devlet bu tedavi sürecini ne ölçüde destekliyor?
Evet, hepsini karşılıyor. Bu konuda sıkıntımız yok. 3 aylık kontrollerde hastalarımızı takip ediyoruz. Daha önce tedaviye başlama konusunda gecikmeler vardı ama şu an o da aşıldı. Şu anda aynı anda iki ilaç grubunu birlikte başlayabiliyoruz. Yani bu Amerikan ya da Avrupa kılavuzlarına baktığımızda bu tedavi anlamında bir gecikme yok. Ayrıca son dönem çıkan yeni bir ilaç da var gündemde. Biz de yakında SGK onayı çıktıktan sonra onu da kullanabilme aşamasına geldiğimizde hastalara daha çok faydalı olacağız.
Bu yeni ilaçla ilgili yapılan çalışmalar hakkında bilgi verir misiniz?
İlaç, diğer ilaçlardan biraz daha kompleks bir mekanizmaya sahip. Ama tüm ilaçları kullanan hastalara bunu eklediğimizde de hala hayat süresinin uzadığını görüyoruz çalışmalarda. Ama yeni ilaç olduğu için yan etki açısından dikkatli yaklaşmak gerekecek. Hastaların yaşam süresini ek olarak arttıracak bir ilaç diye umut ediyoruz. Bu ilaçla ilgili çalışmalar 3-4 yıllık bir süreç. Ama biliyoruz ki çok sıkıntısı olan hastalara bu tedaviyi verince ciddi faydalar görmemiz, erken dönemde ilaca başladığımızda daha da çok fayda sağlanabileceğini düşündürüyor. Tabii elimizde yeni veri yok bu konuyla ilgili. Biraz daha beklemek gerekecek ama, gitgide ilaçların artması çok önemli. Çünkü ben 20 yıldır bu pulmoner ht hastalarını takip ediyorum. İlk yıllarda elimizde sadece bir iki ilaç tipi vardı. Çok büyük zorluklarla mücadele ediyorduk. Şimdi olay çok farklı bir seyir gösteriyor.
Organ nakli açısından kritik eşik ne zaman ortaya çıkıyor?
Tanı koyduğumuz anda bu sürecin gerekli olabileceğini öngörüyoruz. Genelde bir iki ilac grubunu kombine olarak verdikten sonra yeterli yanıt almazsak hastayı bu listeye sokma amacımız da var.
Bu hastalıkların tanı ve tedavisinde multidisipliner bir çalışma yürütülüyor mu? Kardiyoloji, göğüs hastalıkları gibi farklı uzmanlıklar ile birlikte mi hareket ediyorsunuz?
Tabii ki tek başımıza hiçbir şey yapamayız. Gogus Hastalıkları, Pediatrik kardiyoloji, Romatoloji, Radyoloji, Nükleer tıp yani hastanedeki neredeyse bütün branşların bir araya gelmesi gerekiyor böyle ciddi bir tanı koyarken. Zaten pulmoner hipertansiyon o yüzden de çok önemli. Multidisipliner yaklaşımla çözülebilecek bir konu.