Dün yayınlanan yazımızda yakın tarihimizin aydınlatılması ve anlaşılmasında siyasi cinayetler zincirinin takip edilmesinin mitolojideki 'labirent' efsanesindeki 'ip ucu' görevini görebileceğini söylemiş...

24 Ocak 1993 tarihinde işlenen Uğur Mumcu cinayeti ile 6 Temmuz 1996 gecesi işlenen Kutlu Adalı cinayetinin bir çok başka siyasi cinayet ile birlikte bir zincirin halkalarını oluşturduğunu belirtmiş...

Ve bu zincirin halkalarının 1960'lı yılların sonlarından itibaren birbirine eklenmeye başlandığını sözlerimize eklemiştik.

***

Dünkü yazımızın sonunda bahsettiğimiz bir diğer konu da gazeteci/yazar Orhan Tüleylioğlu'nun Uğur Mumcu adına ailesi tarafından kurulan Umag Vakfı yayınları arasında çıkan 'Neden Öldürüldüler?' başlıklı iki ciltten oluşan kitabıydı...

Tüleylioğlu, kitabının birinci cildine yazdığı önsözde bu cinayetler zincirinin nedenlerini ele almakta ve yakın tarihimizin iki önemli olayının 12 Mart ve 12 Eylül askeri darbelerinin bu cinayetlerle bağlarını şu cümlelerle kurmaktadır:

'Uluslararası sermayeyi yöneten emperyalist ülkeler, Türkiye'de emekçi sınıfların ve gençliğin devrimcileşmesinin kendi egemen konumlarını yitirmesine yol açacağını biliyorlardı. Demokrat ve devrimci devinimlerin önlenmesi amacı, sömürgeci dünya sistemi için yaşamsal bir önem taşıyordu. Bu yüzden, Türkiye'deki devrimci devinimi yavaşlatmak, durdurmak, geriletmek ve daha sonra çökertmek gerekiyordu. Ülkemizi komünizm tehlikesinden kurtarmak gerekçesine sığınarak faşist örgütlenme kurgulandı ve silahlandırıldı. Kapsamlı bir imha planını adım adım uygulamaktan çekinmeyen bu faşist örgütlenme, Türkiye'nin örf ve adetlerini koruyacağız diye silaha sarıldı ve binlerce yurttaşımızı, aydınımızı ve öğretim üyelerimizi pusular kurarak öldürdü. Ve 12 Eylül'e işte böyle gelindi.'

***

Bu süreç 12 Eylül'den sonra 'sivil siyaset' döneminde de işledi... 1990'lı yıllar siyasi cinayetlerin 'pik yaptığı' yılllar oldu... Uğur Mumcu da bu süreçte bombalı bir suikastta öldürüldü...

Kıbrıslı gazeteci Kutlu Adalı suikasti de bu cinayetler zincirinin bir parçasıydı... 3 Kasım 1996'da Susurluk'ta meydana gelen bir 'kaza' olayların arkasındaki örgütlenmeye giden bazı ipuçlarını ortaya dökülmesine yol açtı... 1970'lerden 1990'lara kadar işlenen cinayetlerde önemli rolü olan ve sözde yıllardır aranan bir 'ölüm mangası' lideri, bir emniyet müdürü ve Güneydoğlu bir milletvekili kazada aynı otomobil içinde hayatını kaybetti... Kaza olup olmadığı tartışılan bu olay sonrasında cinayetlerin arkasındaki örgütlenmenin açığa çıkarılması için TBMM'de bir araştırma komisyonu kuruldu. Bu komisyonun üyesi olan Fikri Sağlar, o tarihlerde yaptığı açıklamada Kutlu Adalı cinayetine de ulaştıklarını şu sözlerle anlattı:

'Adalı'nın öldürülmesiyle ilgili çalışmalar yapılırken, Kıbrıs'ta da Susurluk'un uzantısı olduğu ortaya çıktı. Türkiye'de kapatılan kumarhanelerin Kuzey Kıbrıs'ta açılması, off-shore bankacılığın kurulması, ülkücülerin Türkiye'den Kıbrıs'a yerleştirilmesi, Kıbrıs'ta yeni bir yapılanma oluşturdu'

***

Kutlu Adalı işte bu yapılanmaya karşı çıkmış ve o da Uğur Mumcu gibi yok edilmesi gereken bir engel olarak görülmüştü...

Adalı cinayeti ile ilgili soruşturma da başka bir çok soruşturma gibi bir sonuç vermedi... Ama Uğur Mumcu'nun deyişiyle 'kan kurumadı'...

Yıllar sonra suç örgütü lideri Sedat Peker, Kutlu Adalı cinayetini işleyenler ile Uğur Mumcu cinayeti arasında bağ olduğu iddiasını ortaya attı... Tanık olarak da ağabeyi Atilla Peker'i gösterdi. Onun Adalı cinayetini işlemek amacıyla hazırlanan komploya katılarak Kıbrıs'a gittiğini ama koşullar izin vermediği için görevi bir başkasının tamamladığını iddia etti... Atilla Peker de bir açıklama yaparak bu iddiayı doğruladı ve bu konuda ifade vermeye hazır olduğunu söyledi.

***

Bu gelişmelerin ardından Atilla Peker gözaltına alındı, ama cinayete teşebbüsten değil, evinde ruhsatsız silah bulundurma suçundan...

Ardından 'silahla ilgili ifadesi alınarak' serbest bırakıldı...

Bunun üzerine adli tarihte ender görülen bir olay oldu: Serbest bırakılmasına tepki gösteren Peker, kendisinin de içinde olduğu Adalı cinayetiyle ilgili ifade verebilmek için bir dilekçe yazarak savcılığa başvurdu.

(Devam edecek)