Labirent mitosunu bilirsiniz... Mitosta, Girit kraliyet ailesi içinde işlenen bir 'günah' sonucu doğan yarı insan yarı boğa bir canavarın öyküsü anlatılır... Canavar, Girit Kralı tarafından 'labirent' adı verilen bir mağaraya saklanmıştır ve her yıl belirli sayıda kurban verilerek yatıştırılmaktadır...
Mağaranın tek bir girişi vardır ama içindeki yollar öylesine karmaşıktır ki, girenler bir daha çıkış yolunu bulamamakta, mağaranın içinde dolaşırken mutlaka helak olmaktadır... O nedenle de kimse mağaraya girip canavarı öldürmeyi düşünmemektedir...
Kurbanların bir bölümü, Girit krallığına bağlı Atina'dan seçilmektedir... Genç bir Atinalı prens, bu kurbanlar arasında yer alarak labirente girmeyi ve canavarı öldürmeyi kafasına koyar... Sonunda o da büyük ihtimalle diğerleri gibi hayatını kaybedecektir, ama Kral Minos'un kızı Ariadne kurbanlar arasında yer alan prensi görünce ona aşık olur ve bir yumak ip verir. Prens, mağaraya girerken ipin ucunu mağaranın girişine bağlar ve canavarı öldürdükten sonra ipi takip ederek mağaranın dışına çıkmayı başarır.
***
Her ülkenin tarihi, belirli noktalarda belirli zıtlaşmaların belirlediği dönüm noktalarından geçer...
Bu noktalarla belirlenen yönler kimi zaman uzun kimi zaman kısa bir dönemleri kapsar...
Bir tarihsel sürecin anlaşılabilmesi için bu dönüm noktaları arasında uzanan bağları görmek ve 'ipucunu' takip ederek 'labirentten çıkabilmek' gerekir... Aksi takdirde, her dönemin içerdiği sayısız olgu ve olaylar bolluğu içinde yitip gitmek işten bile değildir.
***
Son günlerde Sedat Peker adlı bir suç örgütü liderinin 'itirafları' ülkenin en önemli gündem maddesini oluşturuyor...
Bu iddiaları burada anlatmaya gerek yok; çünkü on milyonlarca insan yayınlanan videoları izliyor ve ardından medya organlarında bu iddialar enine boyuna tartışılıyor...
Sonunda, tartışmanın içine öyle çok iddia ve olay giriyor ki, eski bir bakanın istifa ederken yaptığı açıklamada kullandığı tabirle 'at izi it izine karışıyor'.
***
Bu kargaşadan bir sonuç çıkarabilmek ve olup bitenleri anlayabilmek için mutlaka bir 'ipucu' gerekiyor... Bu 'ipucu', bize göre 'siyasi cinayetler'dir...
Tartışılan olaylar genellikle 1990'lı yıllardan günümüze uzanan 'mafyatik' olaylar olsa da, her olay eninde sonunda gelip bir takım siyasi cinayetlere dayanıyor...
Bu 'ipucu'nu takip ettiğinizde, olayların 1990'lı yıllardan çok öncesine kadar uzanan 'hikayesini' bir bütün olarak görebiliyorsunuz.
***
Peker'in iddiaları arasında Kıbrıslı gazeteci Kutlu Adalı'nın öldürülmesine ilişkin 'itiraf' sayılabilecek bir suçlama da var...
Peker, bu cinayetle ilgili iddialarını üstü örtülü bir biçimde de olsa Uğur Mumcu cinayeti ile ilişkilendiriyor...
Uğur Mumcu cinayeti ise 1960'lı yılların sonundan yakın tarihimize kadar uzanan siyasi cinayetlerin en önemlilerinden birini oluşturuyor.
***
Uğur Mumcu, araştırmacı gazeteciliğin bir ustasıydı...
Öyle olduğu için, sözünü ettiğimiz ipucunu keşfetmişti ve eninde sonunda kendisinin de siyasi bir cinayete kurban gidebileceğinin farkındaydı...
Mumcu'nun bu tür ipuçlarını keşfeden başka bir çok gazeteciden farkı, elini ateşe sokmaktan korkmamasıydı... Yazdığı yazılardan birinde şunları söylemişti: 'Korkmadan öldük ey halkım, unutma bizi... Bir gün sesimiz kulaklarında yankılanacak ey halkım, unutma bizi...'
***
Uğur Mumcu unutulmadı... 24 Ocak 1993'de öldürülmesinden sonra onun yolundan giden ve sözü edilen cinayetleri birbirine bağlayan başka gazeteciler hep oldu...
Bunlardan biri de Orhan Tüleylioğlu'dur...
Tüleylioğlu'nun Uğur Mumcu adına ailesi tarafından kurulan Umag Vakfı yayınları arasında çıkan 'Neden Öldürüldüler?' başlıklı iki ciltten oluşan kitabı 1960'lı yılların sonlarından başlayarak ülkemizde işlenen siyasi cinayetleri bir zincirin halkaları gibi birbirine bağlamakta ve Türkiye'nin yakın tarihini anlamamızı sağlayan 'ipucunu' oluşturmaktadır.
***
Tüleylioğlu, kitabının birinci cildine yazdığı önsözde bu cinayetlerin başlamasının nedenlerini ele alıyor ve yakın tarihimizin iki önemli olayının 12 Mart ve 12 Eylül askeri darbelerinin bu cinayetlerle bağlarını kuruyor...
Yarın ülkemizin yaklaşık elli yılını kapsayan bir dönemi deşifre eden bu kitaptan söz edecek ve geçmişin olaylarının günümüzdeki tartışmalarla bağını ele alacağız.
(Devam edecek)