Son yazımızda CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun 'türban hamlesi'nin arkasında yatan esas amacın Cumhurbaşkanlığı adaylığına giden yolda Altılı Masa'nın desteğini almak olduğunu söylemiştik...
Eğer öneri tutsaydı, Kılıçdaroğlu yaptığı hamlenin sağlayacağı avantaj sayesinde, hem Altılı Masa'da hem de parti içinde Cumhurbaşkanlığı adaylığına karşı ortaya çıkan tepkileri aşabilecek, böylece bir taşla iki kuş vurabilecekti...
Ama beklenen olmadı!
***
Sorun aslında yeni değildi...
Kılıçdaroğlu'nun adaylığı meselesi daha en başından itibaren sıkıntı yaratmıştı...
O nedenledir ki, bir süre önce İzmir'de yapılan TBMM CHP Grubu'nun 5. Çalışma ve Değerlendirme Toplantısında Kılıçdaroğlu, CHP milletvekillerine hitap ederken ''Benimle birlikte misiniz?' diye sormuş, ardından şu sözlerle serzenişte bulunmuştu: 'Bazılarınızın sesi çıkmıyor. Bazılarınızın da isteyerek veya istemeyerek zarar verdiğini görüyorum artık bir karar verin.'..
***
Öyle anlaşılıyor ki, Kılıçdaroğlu, 'türban hamlesini' esas olarak muhafazakar kesime yönelik 'CHP gelirse kazanımlarımız elden gider' propagandasının etkinliğini kırabilmek ve bu sayede Altılı Masa saflarında bir türlü yok edilemeyen 'seçilebilirlik' konusundaki kuşkuları giderebilmek amacıyla yapmıştı...
'Hamle' başarılı olsaydı, Kılıçdaroğlu'nun pozisyonu hem Altılı Masa hem de parti içinde güçlenecekti...
Ancak 'türban hamlesi' yalnızca CHP tabanı ve CHP'ye destek veren medyada değil Altılı Masa saflarında da kırılma yarattı...
Öneri konusunda İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, yaptığı açıklamada 'Kapanan yaralarla değil, kanayan yaralarla uğraşalım' dedi. İYİ Parti Grup Başkanvekili İbrahim Özkan da, attığı 'tweet'te, 'Siyasi rakiplerle mücadele stratejisinde; zayıf yönleri üzerine gitmek varken, en güçlü olduğu alana girmek siyasi harakiridir.' ifadesini kullandı.
***
Cumhuriyet gazetesi yazarı Mehmet Ali Güller ise meselenin geçmişine bir göz attı ve Kılıçdaroğlu'nun yaptığı 'türban hamlesi'nin ilk olmadığını hatırlatarak şunları yazdı:
'Kılıçdaroğlu'nun ilk genel başkanlık sınavı 12 Eylül 2010 referandumuydu. 22 Ağustos 2010'da CNNTürk'teki Ankara Kulisi programına katılan Kılıçdaroğlu, 'türbanı biz çözeriz' mesajı verdi. Gerçi Kılıçdaroğlu'nun türban açılımı referandumu kazandırmadı ama o kararlıydı. (...)
'22 Eylül 2010'da 'Laikliğin tehlikede olduğunu düşünmüyorum. Din alanında özgürlükleri daha da genişletmek gerekir' dedi. Böylece Erdoğan'a ilk pasını vermiş oldu: Ekim ayında toplanan Milli Güvenlik Kurulu, 'madem laiklik tehlikede değil' diyerek Milli Güvenlik Siyaset Belgesi'nde değişikliğe gitti ve irticayı tehdit kapsamından çıkardı...
'AKP hükümeti 8 Ekim 2013'te çıkardığı yönetmelikle türban serbestliğini yasallaştırdı.'
Güller, yazısını şöyle bağladı:
'Sonuç mu? Kılıçdaroğlu'nun pası Erdoğan için gol, CHP için tuzak oldu!'
***
Güller'in dile getirdiği bu görüş, bir gün sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından da neredeyse 'kelimesi kelimesine' tekrarlandı...
Cumhurbaşkanı, Prag'da düzenlenen bir toplantıdan dönüşü sırasında uçakta gazetecilerin sorularını yanıtlarken şu ifadeyi kullandı:
'Başörtüsüyle alakalı herhangi bir şey yoktu. Niye? Çünkü bizim böyle bir problemimiz yoktu. Çözmüşüz bunu. Şimdi biz bunu çözdüğümüze göre bu bizim gündemimizde niye olsun? Bu beyefendi getirdi bunu gündeme koydu. Farkında olmadan bize bir pas verdi. Bizim de golü atmamız lazım.'
***
İşin daha ilginç tarafı ise Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın 'başörtüsü' tartışmasıyla ilgili 8 Ocak 2021'de kendisine yöneltilen 'Başörtüsüne Anayasal bir güvence gerekiyor mu?' sorusu üzerine 'Anayasal bir sıkıntı bulunmuyor' demiş olmasıydı...
Erdoğan, o günkü açıklamasında şunları söylemişti:
'Şu anda başörtüsüne karşı çıkanlar anayasadan bîhaber, anayasada ne var, ne yok bundan bîhaber. Ama bizler öyle adımlar attık ki şu an da işte gördüğünüz gibi yani bizim hanım kardeşlerimiz başını örtmek suretiyle devletin hemen hemen her kademesinde artık görev almaya başladı. Bu, anayasa ihlaliyle değil, anayasaya dayalı olarak olmaktadır.'
(Devam edecek)