Bilimin gizemli yollarını çocukların hayal gücüyle buluşturan Eğitimci-Yazar Burcu Babaoğlan Özdemir, “Taci ve Maya Mantarları”, “Kelime Turşucuğu” ve “İlginç Sorular Soran Ornitorenk” kitaplarıyla minik okurlarını keşif dolu bir yolculuğa çıkarıyor. Öğretmenlik deneyimini yazarlıkla bir araya getirerek bilimi eğlenceli bir oyuna dönüştüren Özdemir ile çocukların merakını besleyen, farklılıklarıyla güçlenen ve dünyaya şaşkınlıkla bakmayı öğreten bu renkli evrenin ilham kaynaklarını konuştuk.
· Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz?
Osmaniye’de doğdum, ilk ve ortaöğrenimimi Osmaniye’de tamamladım. Çukurova Üniversitesi Fen Bilgisi Öğretmenliği bölümünden mezun oldum. Şu an Uzman Fen Bilimleri öğretmeni olarak görev yapıyorum. Öğretmenliğim boyunca bilimi çocukların merak ettiği, eğlenceli bir keşif alanı olarak sunmaya çalıştım. Bilim atölyeleri, oyunlaştırılmış etkinlikler ve yaratıcı yazarlık projeleriyle öğrencilerimin hayal gücünü geliştirmeyi hedefledim. Bu süreçte edebiyat, bilimin doğal bir parçası haline geldi. Yazarlık benim için öğretmenliğin farklı bir biçimi; birinde sınıfta anlatıyorum, diğerinde satır aralarında.
“KÜÇÜK BİR KIVILCIM BÜYÜK BİR HİKAYEYE DÖNÜŞTÜ”
· Çocukların merak duygusunu çok güzel yakalıyorsunuz. “Mantar Taci” gibi bir karakteri yaratırken hangi an ya da ilham kaynağı sizde bu kıvılcımı çaktı?
“Mantar Taci”nin doğuşu aslında öğrencilerimin sınıfta sordukları komik ama derin sorulardan biriyle başladı: “Hocam, mantarlar ağaç mı, canlı mı yoksa taş mı?” Bu sorunun arkasında o kadar saf bir merak vardı ki, bunu bir karakterin ağzından anlatmak istedim. “Mantar Taci”, doğanın içinde yaşayan ama her şeyi kendi gözünden yorumlayan bir keşif çocuğu aslında. Doğada gözlem yaptıkça, mantarların gizemli dünyası bana karakterin kişiliğini fısıldadı. Her kitapta olduğu gibi bunda da küçük bir bilimsel merak kıvılcımı büyük bir hikayeye dönüştü.
· Yazdığınız karakterlerin çocuklarda hangi duyguları, becerileri veya davranışları geliştirmesini umuyorsunuz?
En çok istediğim şey, çocukların merak etmeyi kaybetmemeleri. Çünkü merak, öğrenmenin motoru. Karakterlerim aracılığıyla çocuklara gözlem yapmayı, doğaya sorular sormayı ve hata yapmaktan korkmamayı anlatmak istiyorum. Kimi zaman bir mantar, kimi zaman bir ornitorenk onların gözünden dünyayı yeniden görmelerini sağlıyor. Yazdığım hikayelerde bilim, sadece deney tüpünde değil; duyguda, dostlukta ve keşfetme cesaretinde de var.

“ÇOCUKLARLA BİRLİKTE SORU SORMAK GEREKİYOR”
· Kitaplarınızda keşif, doğa ve bilim bir araya geliyor. Sizce çocuklarda bilimsel merakı en etkili şekilde nasıl destekleyebiliriz?
Çocuklarda merakı desteklemenin yolu cevap vermekten çok, birlikte soru sormak. Çocukların doğuştan gelen meraklarını bastırmak yerine, onların yanında şaşırabilmek gerekiyor. Onlarla bir deney yaptığınızda, bir kuşun gölgesini izlediğinizde ya da bir hikayeyi birlikte çözdüğünüzde merak canlı kalıyor. Bilimi ders gibi değil, oyun gibi sunmak büyük fark yaratıyor. Bu yüzden benim için laboratuvar bazen bir sınıf, bazen bir öykü sayfası.
· Doğa ve bilimle iç içe bir karakter olarak “Ornitorenk Bilge”yi seçmenizde özel bir neden var mı? Bu seçimin çocukların merakını uyandırmadaki rolü nedir?
Ornitorenk, doğanın sürprizlerle dolu bir canlısı. Kuş gibi yumurtluyor, memeli gibi süt veriyor, gagası var ama memeli sınıfında yer alıyor. Bu kurallara sığmayan hali, tam da anlatmak istediğim çocuk ruhunu yansıtıyor. Ornitorenk Bilge, merak eden ama kalıplara girmeyen bir karakter. Çocuklara farklı olmanın bir zenginlik olduğunu; bilimsel düşünmenin de bazen alışılmışı sorgulamak demek olduğunu göstermek istedim.
“ÖĞRENCİLERİM, KİTAPLARIMIN GİZLİ KAHRAMANLARI”
· Eğitimci kimliğiniz yazarlığınızı nasıl etkiliyor? Sınıfta gözlemlediğiniz hangi durumlar hikayelerinize ilham oluyor?
Laboratuvarım benim için en büyük ilham kaynağı. Her gün çocukların bir sözü, bir deneydeki gülüşü, bir şaşkınlığı yeni bir öykünün tohumu oluyor. Öğretmen olarak kazandığım gözlem becerisi, yazarlıkta karakter derinliği olarak geri dönüyor. Çocukların dünyasını içeriden tanımak, onların hangi kelimelere güldüğünü, hangi olaylarda durup düşündüğünü bilmek büyük bir avantaj. Aslında öğrencilerim, farkında olmadan kitaplarımın gizli kahramanları.
· Teknolojinin çocuk edebiyatındaki yerini nasıl görüyorsunuz? İnteraktif kitaplar, dijital okuma alışkanlıkları sizce hikaye anlatımını nasıl dönüştürüyor?
Teknoloji artık çocukların hayatının doğal bir parçası ve bu gerçeği görmezden gelmek yerine anlamaya çalışmak gerek. İnteraktif kitaplar, dijital oyunlar, artırılmış gerçeklik uygulamaları, eğer bilinçli kullanılırsa çocukları hikâyeye daha da yaklaştırabilir. Ancak teknoloji hiçbir zaman hikayenin kalbini, yani insan hissini devralmamalı. Dijital araçlar bir köprü olabilir ama çocukla metin arasındaki bağı hala duygu kurar. Bu yüzden ben de dijitali, hayal gücüne destek olan bir araç olarak görüyorum.
“KELİMELERLE DENEY YAPIYORUM”
· Yazma sürecinizde hayal gücünüzü canlı tutan özel bir rutin, ritüel ya da “ilham iksiri” var mı?
İlham çoğu zaman bir çocuğun sorusuyla, bazen de doğada sessizce yürürken geliyor. Yazarken masamda genelde doğadan bir parça olur: bir kozalak, bir taş ya da öğrencilerimin verdiği küçük bir not. Bunlar bana neden yazdığımı hatırlatır. Bazen kahve kokusu, bazen bir müzik sesi, bazen de defterime düşen ilk cümle o dünyanın kapısını açar. Yazı benim için laboratuvar gibi; kelimelerle deney yapıyorum.
· Çocuk edebiyatına adım atmak isteyen genç yazarlara verebileceğiniz en değerli tavsiye ne olurdu?
Çocuklara yazmak, onlara öğretmek değil, onlarla birlikte öğrenmektir. Genç yazarlara ilk söyleyeceğim şey şu olurdu: Çocuk olmayı unutmayın. Bir çocuğun gözünden bakmayı, merak etmeyi, saçma görünen bir fikri ciddiye almayı deneyin. Çok okuyun ama daha önemlisi çok gözlem yapın. Çünkü iyi bir çocuk kitabı yazarı, önce iyi bir dinleyicidir.





