Bizim çocukluk dönemimizde Başkentin pek çok semti ağırlıklı olarak gecekondulardan oluşurdu.

Apartman sayısı azdı.

Olanlar da en çok iki-üç katlı yapılardan oluşurdu.

Dolayısıyla modernleştirilmiş adıyla apartman görevlisi diye bir meslek de yoktu.

O görevi biz üstlenirdik.

Yani evin alış-veriş yapacak yaşa gelmiş çocukları.

Angarya, bize inat hep oyun saatlerine denk gelirdi.

Akşam olmaya yüz tuttuğunda, oyun vaktinin sona erdiğini, işe koyulma zamanının geldiğini annelerimizin canhıraş biçimde ismimizi haykırmasından anlardık.

İstemeye istemeye evin yolunu tutar, biraz sonra her birimiz kafamızın üzerine yerleştirilmiş tepsilerle yeniden sokağa dökülürdük.

Canımız yanmasın diye tepsiyle kafamız arasına da bez parçalarından yapılmış halka şeklindeki tamponu yerleştirmeyi ihmal etmezdik.

Kimi kıymalı, kimi peynirli her biri ayrı bir ustalık isteyen el açması yufkadan yapılmış böreklerin pişirilip, akşam yemeği için kurulan sofralarda yer alması için vitrininde nar gibi kızarmış ekmeklerin yer aldığı fırının yolunu tutardık.

Ocağın kor haline gelmiş ateşine sürülen benzer görünümdeki tepsilerin karışmaması için, fırın ustası tarafından tepsinin içindeki hamurun bir köşesine üzerinde numara bulunan bir etiket yapıştırılır, etiketin bir örneği de tepsiyi getirene verilirdi.

O zamanlar evlerde fırın, buzdolabı gibi, şimdilerin olmazsa olmaz teknoloji harikaları yoktu.

Börek, çörek gibi evde hazırlanan hamur işleri, küçük bir ücret karşılığında mahallenin fırında pişirtilirdi.

Üzerleri hafif pembeleşince fırından çıkarılıp geniş tezgahın üzerine dizilen tepsilerden yayılan börek kokuları etrafı sarardı…

Şimdi bu börek nostaljisi de nereden çıktı diyenler olacaktır.

Hemen söyleyeyim…

Her semtte boy gösteren süper marketlerden

Hazır gıda reyonlarını bir turlamaya görün.

Un kurabiyeleri, çeşit çeşit çörekler, pişirilmeye hazır börekler…

Ispanaklı, peynirli, kıymalı…

Hangisinden istersen.

Ya tepside olanı…

Hani şu evlerde hazırlanıp da, mahalle fırınlarında pişirilen…

Dört bir yana salınan kokusuyla ağız sulandıran.

O mu?

O yok işte.

Haydi bakalım.

Gel de arama şimdi…

Gel de nostalji yapma…