• Türk sinema tarihini kısaca anlatır mısınız? Özetle neler söylenebilir?
Biliyorsunuz, dünyadaki bütün gelişmeleri hep gecikmeli olarak yakalamışız, onu da yarım yamalak! En meşhur örneği matbaadır, bize tam 200 yıl sonra geldi bu icat. Yoruma çok da gerek yok. Ancak sinema öyle olmadı, bu sanırım bir istisnadır o dönem için. 1895 diye geçer sinemanın icadı... Bu topraklarda ilk gösterim ise 1896 yılında. Yani icadından bir yıl sonra, bu müthiş bir şey. İlk Türk filminin de 1914 tarihli olduğu kabul edilir. Yani 20 yıl gibi bir zamanda üretime başlıyoruz, bu daha da müthiş. Sinemaya ilgi giderek artmış, özellikle cumhuriyetle birlikte. Atatürk'ün sinemaya ilgisi ve desteği de bilinen bir gerçek zaten. Topyekün bir yenileşme hareketi olduğu bir dönemde ekonomiden sanata, hukuktan kadın haklarına kadar birçok devrimci hamleler oldu. Sinema da nasibini aldı elbette. Türk sinema tarihçileri genel olarak tiyatrocular dönemi, geçiş dönemi, sinemacılar dönemi ve yeni Türk sineması diye dönemlere ayırmıştır sinemamızı. Tiyatrocular dönemi Muhsin Ertuğrul'un adıyla özdeşleşmiş bir dönemdir. Ertuğrul, sadece tiyatromuz için değil sinemamız için de adı anılmadan geçilmeyecek bir isim. Türk sinemasıyla ilgili birçok ilk ona aittir.
GEÇİŞ DÖNEMİ
Geçiş döneminde tiyatro dışından gelen yönetmenler bu dönemde sinema alanına girerek ilk filmlerini çevirdi. Geçiş dönemi, kendisini takip eden sinemacılar dönemi için bir eşik olmuş, tiyatrocu geleneğin aşılmasının koşullarını hazırlamıştır. Ömer Lütfi Akad'la birlikte Türk sinemasında yeni bir dönem başlar: Sinemacılar Dönemi. Artık tiyatronun kameraya alınmış haline benzer filmler yerine, sinema dilinin kullanılmaya başlandığı bir döneme geçilmiştir. Sanat değeri yüksek, sinemanın büyüsünün hissedilmeye başlandığı bir dönemdir bu. 1960′lı yılların sonlarından itibaren yeni Türk sineması dönemi olarak geçer. Bu dönemin önemli yönetmenleri arasında Atıf Yılmaz, Yılmaz Güney, Zeki Ökten, Şerif Gören, Ömer Kavur, Ali Özgentürk yer alır. 1970′li yıllarda sinema daha çok sosyal ve ekonomik sorunları işlerken, 1980′lerde kadın konulu ve psikolojik filmler ağırlık kazanmaya başladı. Kısaca Türk sinema tarihi böyle anlatılabilir.
'SANAT YA DA PARA İÇİN YAPILAN SİNEMA'
• Sinemanın işlevleri hakkında neler söylersiniz?
Sinemaya hep eğlence aracı gözüyle bakılmış ancak zamanla başka işlevleri olabileceği de keşfedilmiş. Eğitim, propaganda gibi işlevler... Bunu tüm dünyayla birlikte anlamışız elbette. Naziler'den tutun da Sovyet Rusyası'na, hatta Hollywood'una kadar propaganda amacıyla da kullanıldı, kullanılıyor. İşin bir de sanat ve endüstri yönü var. Yani sanat için yapılan sinema ve para için yapılan sinema. Bazı filmlerde ise her iki kaygı da etkili olmuş ve sanat değeri yüksek olup da gişede iyi işler yapmış filmler de yapılmış.
'UCUZ KOMEDİ FİLMLER'
• Türk sinemasında son dönemlerde komedi filmleri bir furya haline gelmiş gibi görünüyor. Siz de katılır mısınız buna?
Elbette. Bakın 1970'lerin ikinci yarısında erotik filmler nasıl bir furya haline geldiyse 2000'lerde, özellikle 2010'larda da komedi filmleri furya haline geldi. Bunda Recep İvedik filmlerinin başat bir yeri var. Karakteristik olarak son dönem birçok sinemacının ve sinema yazarının 'ucuz komedi' olarak değerlendirdiği bir film türü çıktı ortaya. Küfür, gaz çıkarma, kabalık, şiddet... Bunlar var bu tip filmlerde. Recep İvedik familyasından demek yanlış olmaz bu filmlere. Bakın, Türk filmlerinde seyirci rekoru Recep İvedik 5'te. İkincilikte de aynı serinin 4'üncü filmi var. Recep İvedik 2 onuncu sırada. Yani ilk onda seriden üç film var. On birinci sırada da bu seriden bir film var... Durum şu: İlk yirmide ezici bir çoğunlukla komedi filmleri var. Demek ki Türk izleyici komedi filmi izliyor. Geçmişte de böyle miydi bilmiyoruz. Gişe rakamları anca 1989'dan beri sağlıklı bir şekilde ölçülebiliyor. Ama sinema tarihimizle ilgili kitap ve belgesellerden öğrendiğimiz kadarıyla, Yeşilçam'da sadece komedi filmleri değil, dram ve tarihi macera filmleri de çok fazla izleniyordu. Yani komedinin ezici bir üstünlüğü yoktu diğer türlere. Sanırım buradan (özellikle son 10 yılda) gülmeye her şeyden çok ihtiyacımız olduğu sonucu çıkıyor. Ancak keşke kaliteli, düzeyli, toplumsal konulara da değinen komedi filmleri çekilse.
'TÜRK TOPLUMUNUN YAPISI DEĞİŞTİ'
• Peki, komedi filmlerimizde kalite neden düştü?
Bir yazımda Yeşilçam komedisini temsil edebilecek bir karakter olarak Şaban'ı ve günümüz komedi filmlerini temsil edebilecek Recep İvedik'i karşılaştırmıştım. Şunu söylemiştim orada; Şaban saflığı, garibanlığı, yardımseverliği ve 'bizdenliğiyle' o dönemin ruhunu yansıtıyordu. Recep İvedik ise kabalığı, entelektüel düşmanlığı, saldırganlığı, pervasızlığı ve yine maalesef 'bizdenliğiyle' bu dönemin ruhunu yansıtıyor. O günlerden bu günlere Türk toplumunun yapısı değişti. Şaban'dı, Recep İvedik oldu yani. Aslında Recep İvedik, 'Yeni Türkiye'dir. En ağır küfrü 'eşşoleşek' olan ve tokat atan Şaban'lar gitmiş, yerine envai çeşit küfür külliyatına sahip, Allah ne verdiyse patlatan Recep İvedik'ler gelmiştir. Recep İvedik bozmadı yani toplumu, toplumun beyaz perdeye yansımasıdır sadece Recep İvedik. İyi bir gözlemci olan Şahan Gökbakar'ın 'bunlardan çok var artık' diye düşünüp filmini yapmasıdır olay. Para kazanınca da devamlarını çekmesi onun suçu mudur, bu da tartışılmalı.
ORİJİNAL KONU BULAMAMA SORUNU
• Bir yazınızda Hollywood'un içine düştüğü 'orijinal konu bulamama' sorunundan bahsetmiştiniz… Neden böyle düşünüyorsunuz?
Dikkat ederseniz son yıllarda Amerikan sinemasında ya eskiden çekilmiş ve iyi gişe yapmış filmlerin yeniden çevrimleri yapılmaya başlandı ya da bu filmlerin hikayesine veya olay örgüsüne çok benzeyen filmler çekilmeye girişildi. Mesela 1993 yapımı Bugün Aslında Dündü (The Groundhog Day) filmi… Burada filmin kahramanı bir gün aniden zaman kavramını altüst eder biçimde belli bir günü yeniden ve yeniden yaşamaya başlar, yani bir dejavu olayının absürt bir parçası olur ve bitmez bir kısırdöngü içinde çıkış yolu aramaya başlar. Konu kabaca budur yani. Şimdi bu filmin olay örgüsünü andıran birçok film sayabilirim size. İlk aklıma gelenler 50 İlk Öpücük (50 First Dates), Yarının Sınırında (Edge of Tomorrow), Ben Ölmeden Önce (Before I Fall) ve Ölüm Günün Kutlu Olsun (HappyDeathDay). Tümünün kahramanları aynı günü tekrar tekrar yaşıyor. Film bunun üzerine. Bu sadece bir örnekti. Onlarca örnek var bunun gibi. Kendilerini tekrarlamaya başlamalarının sebebi artık çekilmemiş bir konu/öykü bulamamak değil. Örneğin Uzakdoğu sineması öyle hikayeler ve karakterler buluyor ki her seferinde ilgimizi ve hayranlığımızı diri tutmayı başarıyor. Demek ki 'çekilmemiş konu' değil mesele, çeken çekiyor işte! İşin aslı, Amerika'da sinema endüstrisi en iyi senaristlerini dizi sektörüne kaptırmaya başlayınca böyle bir sorun ortaya çıktı.