İklim Adaleti Koalisyonu “Orman Yangınları, Politik İhmal mi?” başlığıyla bir açıklama yaptı. Açıklamada Bursa, Edirne, Manisa, Hatay ve Kahramanmaraş’ta güncel yangınlar yaşanmasının ardından orman yangınlarının her yıl katlanarak arttığına vurgu yapıldı.
Açıklamada, “Bu artış iklim kriziyle ilişkili olsa dahi, yangınların nedenlerine ve sonuçlarına bakıldığında, bu felaketlerin yalnızca çevresel değil, aynı zamanda politik bir sorun olduğu açıktır” ifadelerine yer verildi. Her yıl aynı senaryonun tekrarlandığı ifade edilen açıklamada yetkililerin sadece “kontrol altına alındı” demekle yetindiği eleştirildi ve kontrol altına alınması gereken asıl şeyin, bu krizlere neden olan politik tercih olduğu vurgulandı.
Orman yangınlarına yönelik hazırlık yapılmaması ve yeterli bütçenin ayrılmamasının, teknik bir eksiklik değil, politik bir tercih olduğu ifade edilen açıklamada, “Çevre yönetimi, afet hazırlığı ve bütçe politikaları arasındaki bu kopukluk, yangınların her yıl daha yıkıcı sonuçlarla karşımıza çıkmasına neden olacaktır. Afet yönetimi, yalnızca felaket anında müdahaleyi değil, riskin önceden azaltılmasını ve toplumsal dayanıklılığın artırılmasını da kapsar” denildi.
“ÖZELLEŞTİRMELERİN AMACI KAMU ARAZİLERİNİ ŞİRKETLERE DEVRETMEK”
Orman bütünlüğünü tehdit eden özelleştirme politikalarının orman kaybının birincil sorumlusu olduğuna dikkat çekilen açıklamada, “Orman ekosistemleri, sadece biyolojik çeşitliliğin korunması açısından değil, aynı zamanda iklim düzenlemesi, su döngüsünün sürdürülebilirliği ve yerel halkların geçim kaynaklarının devamlılığı açısından da kritik öneme sahiptir. Türkiye'de son yıllarda art arda çıkarılan özelleştirme yasaları, orman bütünlüğünü ciddi biçimde tehdit etmektedir. Bu yasaların temel amacı, kamuya ait doğal alanların sermaye lehine turizm, enerji, madencilik ve inşaat gibi sektörlere özel mülkiyete açılmasıdır, ‘kamu yararı’ gerekçesiyle 6831 sayılı Orman Kanunu’nda yapılan değişikliklerle orman alanları daraltılmış, ‘orman vasfını yitirmiş’ gerekçesiyle binlerce hektarlık alan özel sektöre devredilmiştir. Oysa bu alanlar, doğal iyileştirme süreçleriyle orman niteliğini yeniden kazanabilecek potansiyele sahiptir. Bu yolla orman bütünlüğü parçalanmakta, yaban hayatının yaşam alanları geri dönüşsüz kesintiye uğramakta ve ekolojik koridorlar tahrip edilmektedir. Ormanların özelleştirilmesi sadece çevresel değil, aynı zamanda toplumsal bir sorundur. Yerel halkın orman üzerindeki kullanım ve erişim hakları kısıtlanmakta, kırsal yoksulluk derinleşmektedir. Politik olarak çıkarılan bu yasalar, kamu varlıklarının neo-liberal ekonomik politikalar doğrultusunda sermayeye devrini hızlandıran bir araç işlevi görmektedir” ifadelerine yer verildi.
Açıklamada, ormanların kaybına neden olan politik nedenlerin yanı sıra orman yangınları nedenleri şu şekilde sıralandı:
• Kaçak yapılaşma, rant, kasıtlı çıkarılan yangınlar
• Kıyı bölgelerde rant elde etme amacıyla çıkarılan yangınlar,
• Enerji, maden ve turizm yatırımları için ormanlık alanların tahribi
• Yangın öncesi eğitim programlarının eksikliği, tatbikat yapmama
• Gönüllü ekiplerin sistematik olarak organize edilmemesi,
• Uydudan izleme, erken uyarı sistemleri gibi teknolojik altyapıların yetersizliği,
• Orman köylerinde yaşayan toplulukların sürece dâhil edilmemesi, dışlanması,
• STK’larla tatbikat, işbirliği eksikliği koordinasyon
“DENETİM MEKANİZMASI YOK”
Açıklamada, bu nedenlerin önüne geçecek bir sağlıklı planlama ve denetim mekanizması olmadığı vurgulanırken, “Siyasi iktidar, doğayı korumakla, önleyici politikalar geliştirmekle ve kriz anlarında etkili müdahaleler yapmakla yükümlüdür. Orman yangınlarıyla mücadele sadece itfaiyenin değil, kamu politikalarının, devlet ciddiyetinin ve toplumsal duyarlılığın bir göstergesidir. Özellikle kıyı bölgelerinde çıkan yangınların ardından bu alanların imara açılması, ormanlık arazilerin turizm, maden veya enerji projelerine tahsis edilmesi, yangınların bir çevre felaketinden çok bir rant aracı haline dönüştürüldüğünü göstermektedir. Bu bağlamda, yangınların ardındaki siyasi irade sorgulanmalı; sadece yangına müdahale değil, yangın öncesi alınmayan önlemler ve oluşturulmayan politika çerçeveleri de tartışmaya açılmalıdır diyoruz” ifadelerine yer verilerek orman yangınlarına bütçe ayrılmamasının politik bir tercih olduğuna dikkat çekildi.
Orman Genel Müdürlüğü’nün (OGM) bütçe payının düştüğü vurgulanan açıklamada, “Özel bütçeli idareler içindeki payı, 2019’da yüzde 4,48 iken 2024'te yüzde 2,55’e kadar gerilemiştir. Bu karar ekonomik değil politiktir. Sadece 2024'te, yaklaşık 27.485 hektar ormanlık alan yangınlarla zarar görmüştür OGM'nin bütçesi her yılda azalırken, yangınlar nedeniyle yok olan alanların her yıl katlanarak artmıştır” denildi.
Ormanların korunması için 24 Ocak 1980’den bu yana derinlemesine uygulanan özelleştirmeci neoliberal politikalardan dönülüp kamucu, ülke yer altı, yer üstü varlıklarını koruyan, ülkenin orman, maden, enerji, kıyı, limanlarını peşkeş çekmeyen bir politik anlayışın hakim kılınması gerektiğinin vurgulandığı açıklamada, “Orman yangınlarını mevsimlik olaylar olarak görmeyip ulusal - uluslarası hazırlık koruma planlarının yapılması, bütçe ayrılması, köylüyü ve yerel gücü, odaları, uzmanlık kuruluşlarını hazırlık aşamasında bir paydaş yapılması, orman alanlarının korunmasına yönelik hukuki düzenlemelerin orman ve halkın yarına güçlendirilmesi” gerektiği belirtildi.