Önceki yazımızda ABD'nin Trump döneminde savunduğu Çin'i 'baş düşman' ilan etme ve Rusya ile ilişkileri yumuşatma politikası üzerinde dururken, Pentagon başta olmak üzere ABD'nin 'askeri-sınai kompleksi'nin muhalefeti nedeniyle bu politikanın uygulanamadığını...
Biden döneminde S-400 başta olmak üzere Türkiye ile Rusya arasındaki yakınlaşmayı artırabilecek her girişimin çeşitli yaptırım ve tehditlerle sabote edilmesinin aynı yapının gücünden kaynaklandığını sözlerimize eklemiş...
Ve yazımızı, 'Bu yapının dış siyasete etkileri hiç kuşkusuz önümüzdeki dönemde de ortadan kalkmayacak ve Türkiye Rusya'ya karşı tavır almaya zorlanacaktır' diyerek bitirmiştik.
***
Biden'ın önce Cumhurbaşkanı Erdoğan, ardından Rusya Devlet Başkanı Putin ile yaptığı zirve toplantılarının da bu amaca yönelik olduğu görülmektedir...
Biden-Putin zirvesini ele alalım... ABD-Rusya ilişkilerinin 'dip yaptığı' bir dönemde yapılan bu görüşme, ilk bakışta iki ülke arasında bir yumuşama döneminin başlaması gibi görülebilir; bir yanıyla gerçekten de öyledir...
Ancak, ABD'nin Rusya ile gerilimi sınırlı tutması ve zaman zaman ortamı 'yumuşatmaya' yönelik girişimlerde bulunması gerçek anlamda bir barış ortamı yaratmaktan çok Rusya ile doğrudan çatışma yerine bölge ülkelerini Rusya'ya karşı birleştirerek yeni bir 'vekalet savaşları' dönemi başlatmak istemesinin işaretleridir.
***
Bu strateji, 'Suriye savaşı' sırasında da uygulanmıştır...
Bu çatışmada ABD askeri alanda Rusya ile doğrudan çatışmaya girmekten kaçınmış ancak bölgesel güçleri devreye sokarak onları Rusya ile çatışmaya zorlamıştır...
'Uçak krizi', bu 'taktiğin' uygulanmasının bir örneğidir.
***
Son zirvenin yapıldığı dönemde ABD'nin Rusya'yı bölge ülkelerini kullanarak kuşatma çabalarını yoğunlaştırması da bu açıdan ilginçtir...
Bir yandan Trump döneminde sarsılmış olan NATO ittifakı güçlendirilir ve Ukrayna, Gürcistan gibi Rusya ile sınırdaş ülkeler NATO'nun resmi ya da gayriresmi uzantıları haline getirilirken diğer yandan Rusya ile kopma noktasına gelmiş olan ilişkilerin tamir edilmeye çalışılması...
Aynı dönemde Afganistan'dan ABD ve Avrupalı NATO ülkelerinin askerleri çekilirken Türk askerlerinin ülkede bırakılması, bu taktiğin bölgesel bir plan çerçevesinde uygulanması olarak değerlendirilebilir.
***
Hiç kuşkusuz, Rusya bu gelişmelerin ardında yatan planın farkındadır... Nitekim, NATO'nun Afganistan'dan çekilme kararı alırken Türkiye'nin Afganistan'da kalması konusunda bir değerlendirme yapan Rusya Dışişleri Sözcüsü Zaharova, bu kararın ABD ile Taliban arasında varılan anlaşmaya aykırı olacağını söyleyerek karşı çıkmıştır...
Bu karşı çıkış elbette Rusya'yı 1980'li yıllarda Afganistan'dan çekilmeye mecbur eden Taliban hareketine verilen bir destek olmaktan çok NATO'nun bölgedeki etkinliğinin Türkiye aracılığıyla sürdürülmesine yönelik bir tepkidir...
Nitekim Zaharova, açıklamasının sonunda şunları söylemiştir: 'Sorulması mantıklı olacak bir soru daha var. Neden ülkenin ana havaalanının güvenliği Afgan güvenlik güçlerine bırakılamıyor? 20 yılda Afgan güvenlik güçlerinin eğitim ve donatımına milyarlarca dolar harcandı. Afgan güçlerinin ülkelerinin güvenliğinin sağlanmasıyla ilgili görevleri kendi başlarına yerine getirecek düzeyde hazır olduğuna dair açıklamaları ABD ve NATO yetkililerinden tüm bu yıllar boyunca düzenli olarak duyduk. Ancak şimdi neden Afgan güçlerine güvenilmiyor?'
***
ABD'nin Türkiye üzerindeki çok yönlü baskıyı artırdığı ve yaptırımları adım adım devreye soktuğu bir dönemde Biden'ın Cumhurbaşkanı Erdoğan ile 'samimi' bir zirve görüşmesi yapması da ilk bakışta göründüğü gibi iki ülke arasındaki sorunların çözüme ulaşmasına yönelik bir girişim olmaktan çok Türkiye'yi Rusya karşıtı bir politikaya ikna etmeye yönelik bir çaba olarak değerlendirilmelidir...
Biden'ın iki zirve sırasında sıcak dostluk görüntüleri verdiği bir dönemde ABD'nin bölgede Rusya ile gerilimi artıracak politikaları uygulamaya koyması ve NATO aracılığıyla Türkiye'yi Karadeniz'de Rusya ile karşı karşıya getirecek girişimlere hız vermesi ancak böyle açıklanabilir...
Yarın, on yılı aşkın bir süre önce İsrailli profesör David Passig tarafından yazılan bir kitapta bu planın nasıl dile getirildiğinden söz edeceğiz.
(Devam edecek)