Son yazımızda, Biden'ın cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturmasının ardından yaptığı, 'yeni dönemde ABD'nin demokrasi ve insan haklarına önem vereceği' açıklamasını ele almış ve bu açıklamanın ülkemizdeki liberal çevrelerde ABD'nin bundan böyle Türkiye'deki demokratik güçlere daha fazla destek vereceği inancına yol açtığını belirtmiştik...
Aynı yazıda, 'ülkemizde ekonomi ve siyaset dünyasının gerçeklerini en iyi yorumlayan bilim insanlarından biri olan' Prof. Dr. Korkut Boratav'ın, bu inanca kapılanları 'emperyalizmden demokrasi uman liberaller' olarak nitelediğini de hatırlatmıştık...
Boratav aynı röportajda, Biden'ın Demokrat Parti'nin sağ kanadını temsil etmesine karşın, parti içindeki 'liberal solcu' akımları da dikkate almak zorunda olduğunu sözlerine eklemişti.
***
Bu analiz, ABD'nin yeni yönetiminin ülke içinde zorunlu olarak bazı sosyal reformlar yaparken, 'dışarıda' Rusya'yı ve Çin'i hedef alan yayılmacı politikasını sürdüreceğini ve 'insan hakları, demokrasi' gibi söylemleri kendi emperyalist çıkarları için kullanacağını gösteriyor...
Boratav, açıklamasının devamında bu gerçeği şöyle dile getiriyor: 'Hatırlamak gerekiyor ki, ABD'nin 'insan hakları emperyalizmi' selektiftir. ABD emperyalizminin hasım gördüğü ülkelerle sınırlıdır. Rusya ve Çin'e dönük yaptırımlar bir yana, bu ölçüt, esas olarak Güney coğrafyasının 'aykırı' ülkelerini hedef alır'...
Ve sözlerini şöyle tamamlıyor: 'Son elli yıldaki siciline göre DP, ABD emperyalizminin savaş partisidir. Trump'ın NATO bağlantılarını zayıflattığı; en azından söylem düzleminde 'ABD'nin sonu gelmeyen savaşları'na karşı çıktığı unutulmamalı. DP'nin sol kanadı ise, Clinton döneminden miras kalan 'insan hakları emperyalizmi' söyleminin tutsağıdır; Rusya ve Çin karşıtlığında hemfikirdir.(...) Emperyalist sistemde yönetim değişikliklerinden demokrasi uman liberal çevreler yanılıyor. Dışişleri sözcülerinin veya AB raporlarının Türkiye'ye dönük demokrasi eleştirileri semboliktir; belgelerde gömülü kalmaya mahkûmdur.'
***
Bu gerçekler ışığında Türkiye-ABD ilişkilerinin geleceğine bakarsak, Türkiye'nin Rusya ve Çin ile olan ilişkilerinin ABD ile ilişkilerini de belirleyeceğini söyleyebiliriz...
İçinde bulunduğumuz dönemde, ABD'nin ilk aşamada yapmaya çalışacağı şey, Rusya karşısında NATO'yu tahkim etmek ve Trump'ın izlediği politikalar nedeniyle her biri Rusya ile farklı ilişkiler geliştirmiş olan müttefiklerini 'hizaya getirmeye çalışmak' olacaktır...
Bu açıdan Türkiye'nin Rusya ile ilişkilerini geliştiren diğer NATO müttefiklerinden bir farkı vardır. O da, bu işbirliğini S-400 hava savunma sistemini satın almak ve Rusya'ya ülkede nükleer reaktör kurma hakkını vermek noktasına kadar götürmüş olmasıdır.
***
ABD-Türkiye ilişkilerini belirleyen bir başka nokta da şudur:
AKP, başka bazı ülkelerde olduğu gibi ABD karşıtı politikalar izleyerek iktidara gelmemiş, aksine daha kurulduğu andan başlayarak ABD tarafından siyasi rakiplerine karşı sürekli desteklenmiştir... Düşürülen Rus uçağının yol açtığı krizin ardından AKP iktidarının Rusya karşısında daha sert bir tutum takınacağı düşünülürken gerginliği ortadan kaldırmaya yönelik bir politikaya yönelmesi, bununla da kalmayıp Astana sürecinde Rusya ve İran'la işbirliği yaparak 'Kürt koridorunu' önlemesi, ABD'de büyük bir hayal kırıklığı ve tepki doğurmuştur...
Özellikle de Demokrat Parti ve Pentagon'da daha yoğun olan bu tepki, 2016 yılında FETÖ'nün darbe girişiminin ve Türkiye'yi ekonomik olarak cezalandırmayı amaçlayan yaptırımların gündeme getirilmesinin en önemli nedenlerinden biridir.
(Devam edecek)