Evrenin üzerine kurulu olduğu bir kaç temel prensip vardır...
Bunların en önemlilerinden biri "entropi"dir...
Entropi, termodinamiğin ikinci temel yasası olarak da bilinir.
***
Birincisi "enerjinin korunması kanunu"dur ki onu hemen herkes bilir...
Evrende enerji miktarı sabittir ve o sabit miktar sayısız oluşum halinde ve farklı biçimler alarak "akar"...
Sözünü ettiğimiz ikinci yasa ise evrendeki her oluşumun aynı zamanda bir sistem oluşturması ile ilgilidir...
Her sistem içine harcadığı enerjiden daha fazlasının girmesiyle gelişir...
Ancak gelişimin mutlaka bir limiti vardır.
***
O limite ulaşıldığında sistemi yürütecek enerji miktarını bulmak zorlaşır ya da bu sistem artık kendisine verilen enerjiyi yeterince "soğuramaz" hale gelir...
Bu durumda artık o sistemin yıpranma süreci oluşum sürecinin önüne geçer ve çöküş dönemine girilir.
İşte bu "entropi"dir!
***
Bu işleyiş evrenseldir...
Bugüne kadar gözlenen hiç bir oluşum bu sürece karşı koyamamıştır...
Dünyamızın içinde yer aldığı güneş sisteminden galaksilere, insan vücudundan imparatorluklara kadar her şey bu süreci yaşar.
***
Ne var ki, canlılar ve canlıların kurduğu sistemler, bu yasaya karşı koyabilmek için ellerinden geleni yapar...
Örneğin normal hiç bir insan ölmek istemez...
Tarihin en eski mitolojik öyküsü olan Gılgamış efsanesi insanın ölümsüzlük arayışının ne kadar eskiye uzandığını ortaya koyar.
***
İnsanlar, kurdukları sistemleri de sonsuza kadar yaşatmak ister...
Örneğin bir mimar yaptığı binanın ömrünü uzatmak için elinden geleni yapar...
Devletleri kuranlar da onlara en az bin yıl ömür biçer.
***
Entropi yasası stratejileri de etkiler...
Gelişen sistemler saldırıyı gerileyen sistemler ise savunmayı esas alır...
Ancak ne "botoks" benzeri operasyonlarla yaşlılığa direnmeye çalışma, ne eskiyen aracı onararak ve boyayarak "yeniymiş gibi" yapma, ne de gerileme sürecini dile getirenleri öfkeyle yıldırma fayda etmez.
***
Bütün bunları anlatmamızın nedeni yaşadığımız son derece güncel bir olaydır...
Bizi ve geleceğimizi yakından ilgilendiren bir olay...
İkinci Dünya Savaşı sonrasında dünyanın gelişen en büyük iki sisteminden birini oluşturan ve bizim de kaderimizi kendisiyle birleştirdiğimiz "ABD imparatorluğu" artık yükselme dönemini geride bırakmış gerileme sürecine girmiş bulunmaktadır.
***
Bu süreci en açık görebileceğimiz alan dünya ekonomisidir...
ABD, kendisinden önceki tüm diğer gelişen imparatorluklar gibi, gelişme döneminde dünyada "açık kapı" politikasını savunuyordu...
Çünkü bir toplulukta bütün kapılar açık olduğu zaman her kapıdan girme hakkını fiilen elinde bulunduran her zaman en güçlü kimse, o olurdu.
***
Bu yasa, İkinci Dünya Savaşı sonrasında ABD'nin kendi bloku içinde "korumacı" önlemler almaya çalışan ülkelere kendi modelini dayatmasıyla uygulandı...
Soğuk savaş ABD'nin zaferiyle sonuçlanınca model "küresel" bir hal aldı...
O dönemde ABD, serbest ticareti öngören neo-liberal politikaları "evrensel kanunlar" mertebesine çıkardı.
***
Şimdi ise bakıyoruz, ABD "korumacı" önlemler almaya çalışıyor...
Sınırların açılmasını başkalarına dayatırken kendisi sınırlarını kapatmanın yollarını arıyor...
Son günlerde tüm dünyanın konuştuğu "ticaret savaşı" da buradan kaynaklanıyor.
***
Bu tabloyu gözümüzün önünde tam olarak canlandırabilmek için karşıt süreçleri de görmek gerekiyor...
Bu süreçlerin en önemlisi son yıllarda herkesin gözlemlediği Çin ve Rusya gibi ekonomilerin gelişmesidir...
Düne kadar korumacılığın şampiyonluğunu yapan Çin'in günümüzde "küreselleşme"nin en büyük savunucusu haline gelmiş olması bu açıdan son derece öğreticidir.
***
Bu konuya devam edeceğiz.