Bir önceki yazımızda Türkiye'nin 12 Eylül'e gidişi sırasında tezgahlanan 'algı operasyonu'nu ve bu operasyonun nasıl küresel bir saldırının parçası olduğunu anlatmaya çalışmıştık...

O dönemde, toplumsal yapımız dönüşürken, bellek sistemleri de bundan etkilenmiş, ancak kültürel ortamdaki ve beyinlerdeki değişim teknolojik alandaki değişimden daha zor gerçekleştiği için bu gelişme o saldırıyı önlemeye yetmemişti...

Cuntacılar, bunu bildikleri için tüm planları önceden hazır olduğu halde 'kamuoyu biraz daha olgunlaşsın' diye provokasyon ve katliamların bir yıl kadar daha sürmesine izin vermiş, darbe gerçekleştiği zaman da toplumun büyük bir bölümü tarafından 'kurtarıcı' olarak algılanmış ve alkışlanmışlardı..

***

Einstein, 'bir önyargıyı parçalamak atom çekirdeğini parçalamaktan daha zordur' derken, kendi yaşantısından yola çıkmıştı...

O yine de şanslıydı; çünkü zamanında Almanya'dan kaçarak Hitler'in pençesinden kendini kurtarmıştı... Ondan yüzlerce yıl önce bazı önyargıları parçalamak isteyen öncü bilim insanı Giordano Bruno 'Enkizisyon mahkemesi' tarafından yakılarak öldürülmüş, Galile ise yakılmamak için savunduğu bilimsel görüşleri terk ettiğini açıklamak zorunda kalmıştı...

Tarih boyunca gerçekleri dile getirerek insanlığa hizmet etmek isteyen pek çok öncü fikir insanı da onlarla aynı kaderi paylaşmıştı.

***

'Gerçek çizmelerini giymeden yalan dünyayı dolaşır' diye bir özdeyiş vardır...

Bu özdeyiş, toplumların gerçeği yalandan ayırma konusundaki beceriksizliğini anlatır...

Ve ne yazık ki günümüzün digital medyasında yalanlar, gerçek ortaya çıkmadan bir kez değil bin kez dünyayı dolaşmaktadır.

***

Ülkemize dönersek...

Tarihimizin yaşadığı en büyük değişim, cumhuriyet devrimidir... Bu devrim de, başlangıçta ekonomik ve sosyal yapıda önemli değişimler getirmiş, ama 'geleneksel ve muhafazakar' çevrelerin tepkileri nedeniyle bunları tamamlayamamıştır...

1960'lı yıllardan itibaren kırdan kente göç olgusu hızlanınca, parçalanmaya başlayan geleneksel yapı muhafazakar tepkileri daha da artırmış, bu tepki ilerici antiemperyalist akımların bastırılmasına çalışan Batılı emperyalist ülkeler tarafından ustaca kullanılmıştır...

Sonuçta siyasal ve toplumsal yapılar içinde meydana gelen kutuplaşma, dönemin yönetimleri ve egemen medya kanalları tarafından yürütülen algı openasyonlarıyla toplumu bölmeye çalışan 'solcularla', toplumu savunmaya çalışan 'sağcılar' arasındaki bir çatışma olarak gösterilebilmiştir.

***

12 Mart müdahalesinin başı Orgeneral Memduh Tağmaç, 'sosyal gelişme ekonomik gelişmeyi aştı' derken gerçekte ne olduğunu çok iyi bildiğini gösteriyordu, ama müdahaleyi 'kardeş kavgasını önlemek' için yaptıklarını söyleyerek gerçekleri tersyüz etmekten vazgeçmiyordu... Aynı sürecin bir sonraki aşamasında 12 Eylül askeri darbesinin lideri Evren de 'Biz darbe yapmasak 24 Ocak kararları uygulanamazdı' derken gerçeği dile getiriyor, ama o da resmi söylemlerinde 'kardeş kavgasını' önlediklerini öne sürüyordu...

12 Mart ve 12 Eylül darbecilerinin yaptıkları algı operasyonu ile vermek istedikleri mesaj şuydu: ''Vatan haini solcular, batılı dostlarımızın bizi geliştirmeye çalışan yardımlarına karşı çıktıkları için sıkıntıya düşmüştük, şimdi onları temizledik ve korumacı ekonomik yapıyı değiştirerek Batılı dostlarımızla kucaklaştık... Böylece de gelişmenin ve 'kötü solcular'ın olmadığı bir 'demokrasinin' yolunu açıyoruz!'...

Ne yazık ki bu söylem, Batılı dostlarımızın 'tavsiyesiyle' uygulanan kemer sıkma politikalarıyla bunalan ve yaratılan siyasal kaos ve şiddet ortamını gerçekte kimin yarattığını göremeyen gelenekçi/muhafazakar toplumsal çevrelerin desteğini almış ve amacına ulaşmıştı.

(Devam edecek)