Bir önceki yazımızda Sedat Peker ve benzer konumdaki bir çok kişinin nasıl olup da 'itibarlı kişiler' haline gelebildiğini anlamaya çalışırken, ülkeye gelir sağlayan üretim faaliyetleri yerine borçlanma politikalarıyla kamu maliyesi ve üretici özel sektör işletmelerinin borç sarmalı içine sürüklendiğini...
Bu durumun yol açtığı döviz ve kaynak sıkıntısının 'sıcak para' ve ondan ayrılması mümkün olmayan 'kara para'yı ekonominin kan damarları içine yerleştirmekle kalmayıp güçlü uluslararası mafya örgütlerinin ilgisini de ülkemize çektiğini...
Bu faaliyetleri yürüten kişilerin ellerindeki her türlü imkanı kullanarak toplumun gözünde 'itibarlı kişiler' haline gelebildiklerini söylemiştik.
***
Peker'in, yayınladığı videolardan birine konu olan uluslararası mafya liderlerinden Rusya vatandaşı Nadir Safilov'un bir önceki yazımızda anlattığımız Türkiye'de yakalanıp sınırdışı edildikten sonra tekrar bir yolunu bulup ülkeye girmesinin ve burada bir tetikçi tarafından öldürülmesinin öyküsü bu açıdan ibret vericidir...
Safilov olayı uluslararası mafya liderlerinin kapıdan atılsalar bile bacadan tekrar girmelerinin tek örneği değildir... Beşiktaş'ta 2016'da otelden çıkarken çapraz ateşle öldürülen mafya lideri Rövşen Caniyev'e yakınlığı bilinen suç örgütü lideri Gürcistan uyruklu Andri Malyi takma isimli Guram Chıkladze de birçok kez Türkiye'de yakalandıktan sonra sınır dışı edilmiş, ancak daha sonra sahte bir pasaport kulanarak tekrar Türkiye'ye giriş yapmıştır.
Peker'in açıklamalarına cevap vermek için Habertürk TV'de yayına çıkan Bakan Soylu'nun isim vermeden işaret ettiği şahıs bu Chicladze idi... Soylu, bu kişiden bahsederken şunları söylemişti: 'Bir Gürcü mafya lideri var. Gürcistan bunu istemedi, elimizde kaldı. Hapishaneye koyuyoruz, avukatları itiraz ediyor çıkıyor. En sonunda kimse istemediği için Beyaz Rusya'ya gönderdik. Onlarca suç örgütü liderleri ile teker teker mücadele ettik. Her birisinin uluslarararası bağlantıları sözkonusu. İçeride avukatlarla iş tutma kabiliyetleri çok yüksek.'
***
Türkiye'nin içine düştüğü borç sarmalının yarattığı bir başka sakıncalı uygulama da 'Varlık Barışı'dır...
Son yıllarda ardı ardına başvurulan bu uygulamanın esası, yurtdışında serveti olan kişilerin bu servetlerini Türkiye'ye getirmeleri durumunda mükellefin getirdiği tutarla ilgili olarak Mali Suçları Araştırma Kurumu'nun (MASAK) devre dışı bırakılması, bu servetten yüzde 1 gibi sembolik bir vergi alınması ya da hiç vergi alınmaması, uygulamadan yararlanacak kişilerin getirecekleri varlıkları hangi tarihte ve ne suretle edindiklerinin sorulmaması ve getirilen varlıklar nedeniyle bu kişiler hakkında vergi incelemesi yapılmamasıdır... 2018 yılında yapılan düzenlemede, bildirimde bulunan hesap sahibiyle yurt dışından varlığı transfer edenin farklı kişiler olması halinde de 'inceleme yapmama' maddesinin geçerli olacağı belirtilmiştir. Uluslararası Şeffaflık Derneği Başkanı Oya Özarslan, kaynak sıkıntısına bir çözüm olarak nasıl kazanıldığı ve nereden geldiği belli olmayan paraya bel bağlanmasını eleştirirken 'vergi cenneti' olarak tanımlanan bazı ülkelerdeki menşei belli olmayan kaynakların paravan şirketler kullanılarak aklanma tehlikesine dikkat çekmiştir...
Sonuçta, bu tür uygulamalar bir süre için ülkenin kaynak sorununun çözümüne yardımcı olsa bile uzun vadede hem ekonomik yapının hem de toplumsal yapının bozulmasına, bu bozulmanın ürünü olan bazı tiplerin de 'itibar sahibi' kişiler haline gelmesine yol açmaktadır.
***
Bu yazı dizimizde Uğur Mumcu gibi tüm yaşamını siyasi cinayetlerin aydınlanmasına ve rüşvet, kaçakçılık, yolsuzluk olaylarının meydana çıkarılmasına adayan bir gazetecinin sesini geniş kitlelere duyuramaması ile bir 'suç örgütü lideri' olan ama zaman içinde 'itibarlı bir iş adamı' haline gelen Sedat Peker'in sosyal medyadaki 'ifşaat ve iddialarının' 150 milyonu aşan toplam izlenme sayısına ulaşması arasındaki çelişkiye dikkat çekmeye çalıştık...
Hiç kuşkusuz, gerçekleri dile getirmeye ömrünü adayan ve bu uğurda yaşamını feda eden Uğur Mumcu'nun sahip olduğu itibar ile ülkedeki 'bozuk düzen'in yarattığı ve koşullar değiştiği takdirde bugün söylediklerinin tam tersini söyleyebilecek kişilerin sahip olduğu 'itibar' arasında çok büyük fark vardır...
Birinciler unutulup giderken ikincilerin 'rol modeli' haline gelmesi ise gelecekte ekonomik ve toplumsal düzenimizin bir kusuru olarak hatırlanacaktır.