İlerleyen dönemlerde 3D baskı yöntemi ile heykel alanını birleştirerek büyük projelere imza atmak istediğini belirten Ressam Mustafa Çetin ile çalışmalarında neleri kendine ana tema olarak aldığını, nelerden esinlendiğini ve gözleri konuştuk.

• Mustafa Çetin kimdir? Bize kendinizi anlatır mısınız?

2001 yılında Kütahya’da doğdum. Sanat yolculuğum 8’inci sınıfta çizim derslerine başlamamla birlikte şekillenmeye başladı. Lise eğitimimi Ahmet Yakupoğlu Güzel Sanatlar Lisesi’nde tamamladım. Ardından Gazi Üniversitesi Resim-İş Eğitimi Bölümü’nden mezun oldum. Eğitim sürecim boyunca farklı alanlarda kendimi geliştirmeye odaklandım. Disiplinler arası çalışma anlayışıyla, sanatın farklı dallarında kendimi ifade edebilmek için çalıştım. Şu anda ise Ankara’da sanat yolculuğuma devam ediyorum.

• Çizgilerle olan hikâyeniz nasıl başladı?

Çizgilerle olan ilişkim, çocukluğumda yazı yazmakta zorlanmamla başladı. Bu zorluğu aşmak için kalemle çok fazla alıştırma yaptım. Zamanla kalem sadece bir araç değil, kendimi ifade ettiğim bir dost haline geldi. Yazıdan sonra da elim kalemden hiç kopmadı. Derslerde defter kenarlarına çizdiğim figürlerle başladı her şey. Sevdiğim çizgi film karakterlerini, oynadığım oyunlardaki karakterleri ve mekanları çizmeye başladım. Yaklaşık 3 -4 yıl boyunca kendi başıma çizimler yaptım. 8’inci sınıfa geldiğimde ise resim öğretmenimin rehberliğinde ilk kez canlı model ve imgesel çalışmalara başladım. O günden sonra bu bağdan hiç kopmak istemedim. Çünkü çizmek benim için yalnızca bir hobi değil, kendimi en iyi ifade ettiğim dil haline geldi.

“Çizmek, Kendimi En Iyi Ifade Ettiğim Dil”3

“MASKELERİN ALTINDAKİ GERÇEK BENLİĞİ YAKALAMAYA ÇALIŞIYORUM”

• Çalışmalarınızda neleri kendinize ana tema olarak alıyorsunuz, nelerden esinleniyorsunuz?

Çalışmalarımda, insanın kendi iç dünyasında kendini unutmasının ardından oluşan sahte kimliklerin ardındaki asıl “alt benlik”lerin dışa vurumunu ele alıyorum. Bu dönüşümde, bana ilham veren şey ise gözlerde beliren duygu durumları oluyor. Bir insan nasıl bir ifadeye bürünürse bürünsün, ne giyerse giysin ya da nasıl davranırsa davransın yalan söyleyemediği tek bir şey vardır: Gözleri.

Ben de bu noktadan yola çıkarak bakışların, beden dilindeki detayların ve insanların saklamaya çalıştığı duyguların gözler aracılığıyla nasıl açığa çıktığını araştıran bir tema geliştirdim. Her figürde, bu dürüst ve çıplak anlara odaklanıyor; maskelerin altındaki gerçek benliği yakalamaya çalışıyorum.

“Çizmek, Kendimi En Iyi Ifade Ettiğim Dil”7

• Çalıştığınız en farklı ve sizi en heyecanlandıran çalışma hangisi?

En çok heyecan duyduğum ve beni en çok etkileyen çalışmam “Gözler Önünde” adlı tablomdur. Bu tabloya bakan biri, ilk bakışta sadece karşısında bir dev olan bir kovboy görebilir. Ancak benim için bu sahne, çok daha derin bir anlam taşır. Kovboy figürü, kendi içine kapanmış, duygularını bastırmış bir karakterdir. Karşısında duran dev ise onun içinde biriktirdiği çıkmazların, bastırılmış duyguların somutlaşmış hâlidir. Bu duygular o kadar büyümüştür ki artık dışsallaşmış, dev bir varlık olarak karşısına dikilmiştir. Kovboylar genellikle yalnız dolaşır; duygularını anlatacak kimse bulamazlar. Bu yalnızlık, onları zamanla içten içe kemirir. Bu tabloda, kovboyun kendi içindeki sıkıntılarla yüzleşme anını betimliyorum. O dev, onun kaçamadığı, ertelediği ve sonunda yüzleşmek zorunda kaldığı benliğidir. Ve bu an, en çok gözlerinde okunur.

“Çizmek, Kendimi En Iyi Ifade Ettiğim Dil”4

“İNSAN SAHTE BENLİKLERDEN ARINMALI”

• İnsanoğlunun var olduğu günden beri, kendini ifade etme ihtiyacı üzerine gelişen, bir var olma mücadelesi olarak da tanımlayabileceğimiz sanat ve resme can veren biri olarak, hayatla ve kendinizle olan hesaplaşma sürecinizde; ruhsal, zihinsel ve sanatsal olarak geldiğiniz noktayı nasıl tanımlarsınız?

Hayatla olan mücadelemden ziyade, hayatla olan ilişkimi önemsiyorum. Çünkü artık zorlukları, karşı koymam gereken engeller olarak değil; kendimi geliştirmem, öğrenmem ve tecrübe etmem gereken deneyimler olarak görüyorum. Sanat yolculuğumda da benzer bir yaklaşım benimsedim: Deneme-yanılma süreçleriyle ilerledim. Şu anda ise disiplinler arası bir çalışma anlayışıyla, yalnızca resim değil, heykel, baskı gibi farklı alanlarda da üretim yapıyorum. Hayatın bana getirdiği olayların her zaman iyi taraflarını görmeye, bana ne katabileceğini anlamaya çalışıyorum. Bu perspektif, sanatımda da iyiye olan inancımı öne çıkarıyor. İnsan, neyi seviyor ve neyi özgürce yaşıyorsa onu yapmalı; sahte benliklerden arınmalı ve hayatın değil, kendi gerçek benliğinin sahibi olmalı. Sahte bir yaşam yerine kendi yaşamımı seçiyorum ve resimlerimde de bu temayı işliyorum. Ayrıca, insanın diğer insanların baskıları yüzünden farklı bir kişiye dönüşmesini çok kötü ve üzücü bir durum olarak görüyorum. Bu yüzden özgünlüğe ve samimiyete büyük değer veriyorum. Çalışmalarımda samimiyet, aslî benlik, dertler ve kişinin kendisiyle olan derin tanışıklığı öne çıkıyor.

“Çizmek, Kendimi En Iyi Ifade Ettiğim Dil”9

• Ülke gündemi, siyasi çalkantılar, politik tavırlar sanatınızı etkiliyor mu?

Elbette beni etkiliyor ama tabii ki kötü taraflarından kendime iyi sonuçlar çıkarmaya çalışıyorum.

• Türkiye çağdaş sanat sahnesinde beğendiğiniz ve takip ettiğiniz sanatçılar kimler?

Refik Anadol, Ercan Ayçiçek, Adem Başpınar, Alpay Aksayar, Halil Altındere.

“Çizmek, Kendimi En Iyi Ifade Ettiğim Dil”2

“YENİ BİR DİL OLUŞTURMAK İSTİYORUM”

• İlerleyen dönemlerdeki projeleriniz neler? Planlarınızdan ve hedeflerinizden biraz bahseder misiniz?

İlerleyen dönemlerde atölyemde 3D baskı yöntemi ile heykel alanını birleştirerek büyük projelere imza atmak istiyorum. Tabii bu süreçte eskizlerime ve tablolarıma da devam edeceğim. Farklı disiplinlerde üretim yaparken, ortak bir dil yaratıp sadece üretmeye odaklanmak istiyorum yeni bir dil oluşturmak istiyorum

Kaynak: BAŞKENT GAZETESİ - Makbule AKGÜL