Diş kaybı sonrası yaşanan çene kemiği erimesi, implant tedavilerinin önündeki en büyük engellerden biri olarak kabul ediliyor. Ancak gelişen dental teknoloji ve biyomateryaller sayesinde, ogmentasyon işlemleriyle bu engel ortadan kaldırılabiliyor. Uzmanlar, doğru planlama ve uygun yöntem seçimiyle, çene kemiği desteği zayıf olan hastalarda dahi başarılı implant uygulamalarının yapılabildiğini belirtiyor. Diş çekiminin ardından çene kemiğinde zamanla meydana gelen erime, yalnızca estetik sorunlara değil, aynı zamanda ileri dönemde yapılacak implant tedavilerinin başarısını da tehlikeye atıyor. Ağız, Diş ve Çene Cerrahisi Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Seda Altop, bu sürecin kontrol altına alınabilmesi ve kemik hacminin yeniden oluşturulabilmesi için ogmentasyon adı verilen özel cerrahi uygulamalara başvurulduğunu ifade etti.

“EN SIK DİŞ ÇEKİMİ SONRASINDA GÖRÜLÜYOR”

Dr. Altop, çene kemiği kayıplarının en sık diş çekimi sonrası ve uzun süre implant uygulanmamış vakalarda görüldüğünü belirterek, “Diş çekildikten sonra çene kemiği, yük alma fonksiyonunu yitirir. Bu da zaman içinde kemik dokusunda hacimsel kayba yol açar. Araştırmalar, diş çekimini takip eden ilk bir yıl içinde çene kemiğinde ortalama yüzde 25 oranında bir incelme yaşandığını gösteriyor. Bu kayıplar, kişinin yaşı, genel sağlığı, kemik yapısı ve çene bölgesine göre değişiklik gösterebilir” dedi. Kayıp oranının özellikle alt çene arka bölgesinde daha yüksek olduğunu vurgulayan Altop, bu bölgede yapılan implantların başarısızlıkla sonuçlanma ihtimalinin de daha fazla olduğunu kaydetti. Dr. Altop bu konuda şu bilgileri verdi: “Başarılı bir implant uygulaması için sadece diş etinin değil, çene kemiğinin de yeterli kalınlık ve yükseklikte olması gerekiyor. Bir implantın sabitlenebilmesi için kemikte en az 6-10 milimetre yükseklik ve 4-6 milimetre genişlik gerekir. Ancak kemik erimesi yaşanmış hastalarda bu ölçüler sağlanamadığı için önce çene kemiğinin güçlendirilmesi gerekiyor. İşte bu noktada devreye ogmentasyon işlemleri giriyor. Kemiği yeniden yapılandırmak ve implant için ideal bir zemin oluşturmak mümkün.”

OGMENTASYON NEDİR NASIL UYGULANIR?

Ogmentasyon, çene kemiği eksikliklerini gidermek amacıyla uygulanan kemik artırımı ya da rejenerasyonu işlemidir. Bu işlemde hem doğal (otojen) hem de yapay biyomateryaller kullanılabiliyor. Seçilecek yöntem ise vakaya özel olarak planlanıyor. Dr. Altop’un açıklamalarına göre ogmentasyonda kullanılan başlıca yöntemler şöyle:

Otojen greftleme: Hastanın kendi çene kemiğinden, genellikle çene ucu (menton) ya da çene köşesinden (ramus) alınan kemik dokusu kullanılır. Bu yöntem, biyolojik uyum açısından en avantajlı olanıdır.

Allogreft ve xenogreftler: İnsan kadavrasından ya da hayvan dokusundan elde edilen biyolojik materyallerin kullanıldığı yöntemlerdir. Cerrahi alanı genişletmeden greftleme yapılmasını sağlar.

Sentetik greftler: Tamamen laboratuvar ortamında üretilmiş, biyolojik olarak uyumlu ama doğal olmayan materyallerdir. Operasyonun daha kısa sürmesine katkı sağlar.

“HER YÖNTEM BİREYSEL OLARAK BELİRLENİYOR”

Ogmentasyon uygulamasında hangi yöntemin kullanılacağı; kemik kaybının miktarına, yönüne (yatay mı, dikey mi olduğu), hastanın genel sağlık durumuna, yaşına ve hekimin deneyimine bağlı olarak değişiyor. Basit vakalarda sentetik greftlerin yeterli olduğunu belirten Altop, daha büyük kemik hacimlerine ihtiyaç duyulan durumlarda ise otojen greftlemeye başvurulduğunu ifade etti. Ayrıca bazı durumlarda bu iki yöntemin kombine edildiğini de söyledi. Ogmentasyon sonrası kemik dokusunun implant uygulamasına hazır hale gelmesi için belirli bir iyileşme süresi gerekiyor. Otojen greftlerde bu süre yaklaşık 4-4.5 ayken, sentetik ya da hayvan kaynaklı greftlerde bu süreç 6-7 aya kadar uzayabiliyor. “Yeni kemik oluşumu tamamlanmadan implant yapılması, implantın tutunmasını tehlikeye atabilir” diyen Dr. Altop, sabırlı ve planlı bir tedavi süreci yürütülmesinin önemine dikkat çekti

İMPLANT TEDAVİSİ ÖNCESİ 3D GÖRÜNTÜLEME ŞART

Dr. Altop’a göre tedaviye başlamadan önce hastaların 3D dental tomografi (CBCT) ile görüntülenmesi büyük önem taşıyor. Bu görüntüleme sayesinde kemiğin boyutları, kalitesi, sinir ve damar yapıları net biçimde ortaya konulabiliyor. Böylece hem ogmentasyonun kapsamı belirleniyor hem de implant uygulamasında karşılaşılabilecek riskler en aza indiriliyor. Ogmentasyon ve implant tedavileri, zaman alan ve birden fazla cerrahi müdahaleyi içerebilen süreçler olsa da başarı oranı oldukça yüksek. Yapılan çalışmalar, doğru teknik ve uygun materyal seçimiyle yapılan ogmentasyon uygulamalarının yüzde 90’ın üzerinde başarı oranına sahip olduğunu gösteriyor. Altop, “Hasta için bu süreç başlangıçta uzun ve zahmetli gibi görünse de, sonuçta doğal dişe en yakın estetik ve fonksiyonel çözüme ulaşmak mümkün. Bu nedenle sabır ve uzman kontrolüyle yürütülen süreçler her zaman yüz güldürüyor” diyerek sözlerini tamamladı.

Muhabir: Hatice GÜREL