Bir önceki yazımızda, gazeteci Kaşıkçı'nın Suudi Arabistan konsolosluğunda 'kaybedilmesi' olayına ilişkin olarak 'Suudiler böyle bir olayın Türkiye toprakları üzerinde gerçekleşmesinin yaratabileceği sorunları neden görmezden gelebilmiştir?' sorusunu sormuş ve bu soruyu cevaplarken...

Birinci olarak, 'kabile devleti' niteliğini taşıyan Suudi Arabistan'ın, Osmanlı devleti döneminde Suud ailesinin başının İstanbul'da idam edilmesini unutmayarak bunu bir 'kan davası'na dönüştürdüğünü...

İkinci olarak, Türkiye'nin İran ve Katar ile yakınlaşmasının, geçmişteki kan davasından gelen düşmanlığın üzerine siyasal düşmanlığı eklediğini...

Son olarak da Suudiler'in ABD desteğine güvendiklerini söylemiştik.

Günler geçtikçe ana çizgilerini çizdiğimiz bu tablonun göründüğünden çok daha karmaşık olduğu ve yukarıda belirtilen faktörlerin yanına başkalarının da eklenmesi gerektiği ortaya çıkıyor.

***

Olayı karmaşıklaştıran unsurların başında Kaşıkçı'nın Müslüman Kardeşler (İhvan) ile olan yakın ilişkisi geliyor.

Bilindiği gibi Suudi hanedanının en önemli amaçlarından biri halifeliği Vahhabi çizgide yeniden canlandırmaktır...

1928 yılında Mısır'da kurulan İhvan-ı Müslimin (Müslüman Kardeşler) örgütünün izlediği 'İttihad-ı İslam' politikası ise yarattığı 'İslam Enternasyonalizmi' ile bu amacın önüne bir set çekmiş bulunmaktadır.

***

Bu nedenle Vahhabi Suudilerle İhvan arasındaki ilişkiler, hep gerilimli olmuştur...

Bu gerilim, ABD'nin Sovyetler Birliği'ne karşı bir 'Yeşil Kuşak' yaratma politikasının devamı olan Büyük Ortadoğu Projesi çerçevesinde bu iki gücü ittifaka zorlamasıyla bir süre yatışmıştır...

Ancak ABD ve oluşturduğu koalisyonun Suriye müdahalesi beklenmedik bir biçimde başarısızlıkla sonuçlanınca Suudilerle İhvan arasındaki geçici ittifak da son bulmuştur.

***

Suriye'nin İhvan karşısında izlediği politika da ilginçtir...

Baas yönetimi, 1960'lı yıllarda Hama ve Humus başta olmak üzere İhvan'ın gerçekleştirdiği bazı ayaklanmalarla karşı karşıya kalmış ve bunları şiddetle bastırmıştı... Buna rağmen, ABD'nin ülkeye muhtemel bir müdahalesi durumunda toprakları üzerindeki 'İhvancı'hareketin merkezinde yer alacağı bu tür bir koalisyonla karşı karşıya kalmamak için aynı akımın Filistin kolu olan HAMAS'ın liderlerine kapılarını açmıştı...

Ne var ki, Suriye, aldığı tüm önlemlere karşın HAMAS'ın, diğer ülkelerdeki Müslüman Kardeşler örgütleri gibi müdahale sırasında ABD'nin yanında yer almasını önleyememişti.

***

Türkiye, tüm bu süreç boyunca İhvan'ın Ortadoğu'daki en önemli destekçilerinden biri olmuştur...

Bu nedenle Mısır'da İhvan, Türkiye'nin de desteğiyle iktidarı ele geçirince Suudi Arabistan ile Türkiye arasındaki ittifakta bir çatlak oluşmuştur...

Suudi Arabistan, Sisi darbesini destekleyerek İhvan yönetimini devirince bu çatlak daha da derinleşmiş, müttefik konumunda olan Türkiye ile Suudi Arabistan arasında dışa vurulmayan bir gerilim yaşanmıştır...

Bu olayın devamında Suudi Arabistan, İhvan'ı desteklemeye devam eden Katar'a karşı da tavır almış ve bu ülkeyi işgalle tehdit etmiştir.

***

Türkiye'nin Suriye'de fiilen ABD koalisyonundan ayrılarak Katar ile birlikte Rusya ve İran'a yaklaşması karşısında, Suudi Arabistan'ın tavırları giderek saldırgan bir hal almış bulunmaktadır...

'Veliaht prens'Muhammed bin Selman'ın ülkede ipleri eline geçirmesinden sonra saldırganlığın dozajı daha da artmıştır...

Selman, Mısır'da yaptığı bir konuşmada, Türkiye, Katar ve İran'ı 'şeytani güçler' olarak tanımlamıştır.

***

Medyada yer alan haberlerde kayıp gazeteci Kaşıkçı'nın Türkiye yöneticileri ile yakın ilişkileri olduğu ve Cumhurbaşkanı Erdoğan ile zaman zaman görüştüğü bildirilmektedir...

Cumhurbaşkanı Erdoğan da bu son 'meydan okuma karşısında ilk kez farklı bir tutum takınmış ve Suudi Arabistan'a açık eleştiriler yöneltmiş bulunmaktadır...

Gelişmeler, Suudi hanedanının bu kez 'çizgiyi aştığını' ve iki ülke arasındaki ilişkilerin bundan sonra kolay kolay eskisi gibi olmayacağını gösteriyor.

***

Olayın ABD ile ilgili boyutunu yarınki yazımızda ele alacağız.