Son yazımızda Atatürk'ün toprak reformunu gerçekleştirememiş olmasının, sonraki yıllarda özellikle sol çevrelerde eleştiri konusu olduğunu...
Bu eleştirileri yapanların, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş döneminde, hatta daha da geriye gidildiğinde Osmanlı İmparatorluğu döneminde toprak talebiyle gelişen bir köylü hareketinin ortaya çıkmadığı gerçeğine gözlerini kapadığını...
Dolayısıyla, ülkenin kalkınmasının ve gelişmesinin tarımın modernleşmesinden geçtiği gerçeğini gören Atatürk ve İnönü gibi 'Aydınlanmacı' Cumhuriyet yöneticilerinin toprak reformu projelerinin 'aşağıdan' destek bulamaması sebebiyle toprak ağalarının ve siyasal gericiliğin direnç duvarını aşamadığını söylemiştik.
***
Üzerinde durduğumuz bir diğer nokta da 'Tek Şef' olduğu dönemde Cumhurbaşkanı İsmet İnönü'nün 'aşağıdan' destek sağlamak için Köy Enstitülerinin sayısını hızla artırarak II. Dünya Savaşı sonlandığında 200 bin kişilik bir 'tarımcı ordusu'nu hazırlama gayreti içine girmiş olmasıydı...
İnönü, 1942 yılında görünürdeki amacı Çifteler ve İvriz köy enstitülerinin denetlenmesi olan bir gezi yaptı. Bu gezinin gerçek amacı ise köylülerle bizzat temasa geçerek yapmayı düşündüğü reform konusunda görüşlerini öğrenmekti...
Gezide İnönü'ye eşlik eden ve köy enstitülerinin 'babası' olarak bilinen İsmail Hakkı Tonguç, gezi sonrasında hazırladığı raporda İnönü'nün temasları sırasında gördüğü manzaralar karşısında büyük bir hayal kırıklığına uğradığını ve 'toprak meselesini en kısa zamanda halletmek lazım. Böyle parya gibi vatandaşlar olmaz' dediğini aktarmaktadır...
Raporda İnönü'nün bu duruma bir çözüm bulmak amacıyla geliştirdiği '40 bin köye ikiyüz bin eğitimci' projesi şöyle anlatılmaktadır:
Bir aralık İnönü, köy enstitülerindenr çıkacak ve köylerde çalışacak gençlerden başka150 ila 200 bin kişilik bir ziraatçı kadrosu yetiştirmemiz lazım geldiğini (...) başka milletlerdin birkaç asır önce köylerde bizim bugünkü durumumuzdan daha mücehhez (donanımlı, hazırlıklı) bulunduklarını izah buyurdular. Böyle bir kadroyu yetiştirmek için talebe bulunup bulunmayacağını bin kişilik müesseseler yapıldığı takdirde pedagojik mahzurlar çıkıp çıkmayacağını sordular. Bilhassa bu bakımdan kız talebenin bulunup bulunamayacağı üzerinde durdular. Bu kadronun üç senelik bir tahsille yetiştirilip yetiştirilemeyeceğini sordular.' (Kaynak: Devrim açısından Köy Enstitüleri ve Tonguç, E. Tonguç, s. 281-282, Ant yay.)
***
O dönemde İnönü'nün bu projesine dönemin en aydın kadrolarından olan Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel bile koşulların yeterli olmadığı düşüncesiyle kuşkuyla yaklaştı ve sonuçta bu proje hayata geçirilemedi...
Tonguç, daha sonra İnönü'nün II. Dünya Savaşı'nın sona ermekte olduğu bir dönemde, kendilerini bu konuda ağır davranmakla eleştirdiğini ve 'Çok büyük fırsat kaçırıyorsunuz, bu savaş yıllarından yararlanarak bunları yapmalı idiniz. Savaştan sonra ne olacağı belli değildir, bunların hiç birisini bize yaptırmayacaklardır. İleride beni dinlemediğinize çok pişman olacaksınız' dediğini aktarmaktadır. (a.g.e. s.287)
Tonguç'un kendisi de, o dönemde İnönü'ye hak verir hale gelmiştir ve pişmanlığını şu sözlerle ifade etmektedir:
'Gerçekten de onu dinlemediğimize sonradan çok pişman oldum. İtiraf edeyim ki bu tasarının gerçekleşmesi benim de gözümde çok büyümüştü. Sayıların çokluğu beni de çok ürkütmüştü.
***
Bu olaylar, bizim 68 Kuşağının ve onu izleyen kuşakların yeterince bilmediği, bilse bile üzerinde yeterince düşünmediği olaylardır...
O yılların koşullarını yeterince anlamadan 'Tek Şef' oldu diye İnönü'yü kimseye hesap vermeyen bir diktatör gibi görmenin ne kadar yanıltıcı olduğunu şu anlattığımız olay bile tek başına ortaya koymaktadır... Evet, İnönü, kağıt üzerinde 'Tek Şef'ti, ama kararlarını alırken çevresine danışıyor,açtığı tartışmanın daha alt kadrolara da yayılmasına çaba gösteriyor ve kimi zaman hiç istemediği sonuçlar ortaya çıktığında şöyle kahırlanabiliyordu:
'İleride beni dinlemediğinize çok pişman olacaksınız'
(Devam edecek)