Önceki yazımızda 38 Kuşağı'nın önemli isimlerinden Tarım Bakanı Şevket Raşit Hatipoğlu'ndan söz etmiş...
Hatipoğlu'nun en büyük başarısının, 'Türkiye'de ilk kez Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu adı altında radikal bir toprak reformu tasarısı hazırlaması ve bu tasarıyı savaş sonu koşullarında Meclis'ten geçirmeyi başarması' olduğunu söylemiştik...
Bu reform, büyük toprak sahiplerinin beş bin dönümü aşan topraklarına el konulmasını öngörmekte, reformun merkezine 'Çiftçi Ocakları' adı altında kollektif çiftçi örgütlerini yerleştirmekteydi.
***
Bu girişimin önemini anlayabilmek için toprak meselesinin cumhuriyeti kuran Mustafa Kemal Atatürk'ün gerçekleştirmeyi düşünüğü ama gerçekleştiremediği en önemli dönüşüm, feodalizmi tasfiye etmenin en radikal yolu olduğunu hatırlamak gerekir...
1936 yılında Başbakan olan İsmet İnönü, bu özlemi şu sözlerle ifade etmiştir:
'Bir toprak en çok mahsulünü yalnız bir vaziyette verir: O toprağın işleyenin malı olması. Yurdumuzdaki topraksız çiftçinin sayısı her türlü tasavvurun üstündedir. Hiçbir zaman, hiçbir adamın malını zorla almak fikrinde değiliz. Fakat hiçbir surette köylüyü ilelebed topraksız kalmaya mahkum eden dar çerçevede bırakmaya razı olmayız.'
***
1937'ye gelindiğinde Atatürk, TBMM'yi açış konuşmasında yaptığı konuşmada 'Memlekette topraksız çiftçi bırakılmayacak' ifadesini kullanmıştı...
Ne var ki, 1937 yılı sonlarında Atatürk'ün sağlığının bozulduğuna ilişkin haberler yaygınlaşmış, Fransız Büyükelçisi, ülkesinin Dışişleri Bakanlığı'na Atatürk'ün sağlık durumun kötüye gittiğine ilişkin bir rapor hazırlamış, bu rapor İngiliz Büyük Elçiliği'yle paylaşılmıştı...
En önemlisi de, Atatürk'ün ölümcül bir hastalığa yakalandığı söylentileri iç siyasette onun siyasi gücünü zayıflatmıştı.
***
Atatürk'ün toprak reformunu gerçekleştirememiş olması, sonraki yıllarda özellikle sol çevrelerde eleştiri konusu olmuştur...
Ancak bu eleştirileri yapanlar, bir konuyu gözden kaçırmışlardır...
O da toprak reformunun olmazsa olmazı olan toprak talebini içeren bir toplumsal hareketin ne Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş döneminde ne de Osmanlı İmparatorluğu döneminde ortaya çıkmış olmasıdır. Dolayısıyla, ülkenin kalkınmasının ve gelişmesinin tarımın modernleşmesinden geçtiğini, tarımın modernleşmesinin ise toprak ağaları eliyle yapılamayacağını gören Atatürk ve İnönü gibi 'Aydınlanmacı' Cumhuriyet yöneticilerinden gelen toprak reformu girişimleri, 'aşağıdan' destek bulamamış, toprak ağalarının ve siyasal gericiliğin direnç duvarını aşamamıştır.
***
Atatürk'ün ölümünden sonra 'Tek Şef' olarak Cumhurbaşkanı olan İsmet İnönü, bu duvarı aşabilmek için 17 Nisan 1940 tarihinde, tamamen Türkiye'ye özgü olan bir eğitim projesi olan Köy Enstitüleri projesine destek verdi ve bu okulların sayısının artırılarak en kısa zamanda 200 bin tarımcı-eğitimci yetiştirilmesi için o dönemde bu projenin yaratıcısı ve yürütücüsü olan Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel, Tarım Bakanı Şevket Raşit Hatipoğlu ve İlköğretim Umum Müdürü İsmail Hakkı Tonguç'u görevlendirdi.
'Köy Enstitüleri'nin babası' olarak tanınan Tonguç'un oğlu Engin Tonguç, 'Devrim Açısından Köy Enstitüleri ve Tonguç' adlı kitabında bu olayla ilgili olarak şunları yazmıştır:
'(İnönü'nün) Çok kısa bir sürede bu kadar çok sayıda tarımcı yetiştirmek istemekle güttüğü amaç nedir? Bunu toprak ağalarına karşı tutumunun ışığında incelemek gerekir. Bir kaç yıl içinde 200 bin tarımcı hangi alanda kullanılacaktır? Bunlar köy enstitülerine alınarak yetiştirileceklerine göre. en yoksul köylerden ve çoğunlukla topraksız veya az topraklı ailelerden geleceklerdir. Toprakları olmazsa bunları köylere tarımcı olarak göndermekle ne elde edilecektir? Bunların tarım memuru olarak devlet hizmetinde çalıştırılmaları da düşünülemez. 40 bin köy için 200 bin tarım memuru, üretim yapmayan memur yetiştirmenin bir anlamı yoktur. (...) Bize göre İnönü'nün bu tasarısının bir tek amacı olsa gerektir. En kısa zamanda çözümlenmesi gerektiğini söylediği toprak reformu sorununda bu 200 bin kişilik tarımcı kadrosundan yararlanmak. Toprak reformunu gerçekleştirdikten sonra ilk yıllarda ortaya çıkabilecek verim düşüklüğüne ve ekonomik buhrana karşı bu kadroyu kullanarak direnmek.'
(Devam edecek)