Önceki yazılarımızda ABD’nin dünya egemenliği mücadelesini başlattığı Birinci Dünya Savaşından bu yana emperyalist politikalarını her zaman “demokrasi” kılıfının içine yerleştirdiğini söylemiştik...

Trump’ın en büyük özelliği böyle bir aldatmacayı bir kenara atması ve zora dayalı kendi politikalarını “dobra dobra” ortaya koymasıdır...

O, bunu “açıklık ve dürüstlük” adına değil sahtekarlığa başvurmaya gerek görmeyen bir “zorba” olarak yapmaktadır.

***

Bilindiği gibi “zorba” sözcüğü Farsça “zorbaz”dan gelmekte ve “güç gösterisi yapan” anlamını taşımaktadır...

Trump’ın yaptığı da tam anlamıyla budur...

Böylesi bir tavır sergileyen birinden diplomasinin inceliklerini uygulamasını, dolaylı konuşmalarla niyetini gizlemesini beklemek beyhudedir!

***

Trump, geçmişte bu tavrı Türkiye ile ilişkilerinde de sergilemiştir...

Ancak bu tavır Türkiye’ye karşı taşıdığı olumlu ya da olumsuz duygu ya da düşüncelere dayanmamaktadır...

Onun dünyasında yalnızca kâr-zarar hesapları vardır ve isteklerine karşı çıkan herkes “zararlıdır”!

***

Uzun bir süredir ABD’nin Gazze konusundaki tavsiyelerine kulak asmayan Netanyahu, onun kafa yapısını bildiği için  Trump’ın başkanlık koltuğuna oturmasının hemen öncesinde savaş kabinesinin parçalanmasını göze alarak HAMAS ile ateşkes anlaşmasını imzalamaya razı olmuştur...

Ona göre, ABD’nin hiçbir müttefiğinin ondan özel bir muamele bekleme hakkı yoktur...

En sadık müttefiği Kanada, ekonomik baskılarla karşılaşmak istemiyorsa ABD’nin bir eyaleti olmalıdır!..

NATO müttefiki Danimarka, otonom bir bölgesi olan Grönland’ı ona satmalıdır!..

En yakın müttefiği Panama, ABD ekonomisi için çok önemli olduğunu düşündüğü Panama Kanalı bölgesini kendisine vermelidir!

***

Bu açıdan bakıldığında son dönemde ABD’nin Rusya’ya karşı kullandığı Zelensky yönetiminin ve ABD ordusunun koruması altında Suriye ve Irak’ta Türkiye’ye karşı üslenmiş olan PKK’nin Trump’ın uygulayacağı politikalarla ilgili taşıdıkları endişe anlaşılabilir bir şeydir...

Trump’ın bir konuda bir ülkeyi ya da onun başkanını övmesi, o an onun işine öylesi geldiği içindir; durum tersine dönerse bu tavır da tersine dönecektir...

Bu nedenle, Trump’ın başkanlık koltuğuna oturmasının hemen ardından Türkiye için kullandığı övücü bazı ifadelere de kimse fazla güvenmemelidir!

***

Biden yönetimi sırasında Ukrayna savaşı dolayısıyla ABD’nin ve NATO’nun ağır baskısı altında kalan Putin’in Trump’ın başkanlığından duyduğu memnuniyetin sebebi budur...

Trump, savaşı kaybetmekte olan Ukrayna’yı desteklemek için aktarılan askeri ve ekonomik kaynakların boşa gittiğini düşünmektedir...

Bu yaklaşım oldukça gerçekçidir; Putin’in memnuniyeti de Trump’a duyduğu güvenden çok onun dünya görüşünü iyi bilmesinden kaynaklanmaktadır.

***

Trump’ın NATO ve Avrupalı müttefiklerine karşı tavrını da bu tür hesaplar belirlemektedir...

Bilindiği gibi 2014 yılında NATO üyesi ülkelerin Gayri Safi Yurt İçi Hasılalarının (GSYİH)’nın yüzde 2’si oranında savunma harcaması yapma hedefi belirlenmişti. Rusya’nın Ukrayna operasyonunun başlamasının ardından Avrupa ve Kanada'daki NATO müttefiklerinin savunma harcamalarını önemli ölçüde artırmalarına karşın 2024 yılına gelindiğinde 32 NATO ülkesinden yalnızca 23’ü bu orana ulaşmayı başarmıştı. Bu durum ABD’nin sırtına binen yükü ağırlaştırmaktaydı...

Trump, iktidara gelir gelmez müttefiklerine bu oranın yüzde 5’e çıkarılmasını şart koşmuştur. 10 Ocak’ta Almanya’da düzenlenen “Ukrayna Müttefikleri İstişare Toplantısında” Avrupa’nın en büyük askeri gücüne sahip olan Almanya’nın Savunma Bakanı bu isteğe karşı çıkarak, “Böyle bir yükü taşıyabilecek herhangi bir ülke tanımadığını” söylemiştir. Fransa savunma yetkilileri de bütçe açığının yüksekliği nedeniyle bu hedefe ulaşamayacaklarını açıklamışlardır...

Bu tablonun önemi, kısa süre öncesine kadar Rusya’ya tehditler yağdıran ve güç gösterileri yapan NATO müttefiği ülkelerin aslında bu süreçte ne kadar zayıf düştüklerini ortaya çıkarmış olmasından kaynaklanmaktadır.

***

NATO’nun en büyük ikinci ordusuna sahip olan Türkiye, 2024 yılında yüzde 2 hedefini tutturmuş, hatta bu oranın bir miktar üzerine çıkmıştı (yüzde 2,09)...

Ancak Trump’ın dayatmasını karşılayabilmek için Türkiye’nin 2025 yılı bütçesinde savunma ve güvenlik alanına ayırdığı yaklaşık 47 milyar dolarlık bütçeyi (Savunma Sanayi Destekleme Fonu da dahil) iki katından fazla artırması gerekmektedir...

Türkiye’nin karşı karşıya bulunduğu ekonomik sıkıntılar göz önüne alındığında Almanya, Fransa gibi ülkelerin bile altından kalkamayacaklarını açıkladıkları bu yükü taşıması imkansız görünmektedir.

(Devam edecek)