Atalet, erteleme, öteleme ve eylemsizlik... Yaratıcı zihin, doğası gereği özgürlükten beslenir. Ancak bir noktadan sonra üretmek, bir ihtiyaçtan çok bir zorunluluğa dönüşür. Zihnin “yapmalısın” diyen tarafı, içsel motivasyonu bastırdığında üretim isteği yerini sessiz bir dirence bırakır.

Bu direnç çoğu zaman fark edilmez. Dışarıdan eylemsizlik gibi görünür; oysa aslında bir tür pasif agresyondur. Kişi, kendi potansiyeline karşı öfke duyar. Bazen insan, bir şey yapmayarak kendini cezalandırır. Başaramamak, kontrol edemediği bir alanı sessizce sabote etmenin yoluna dönüşür.

Aslı Kanizi, ataletin çoğu zaman tembellik değil, içselleştirilememiş zorunlulukların sonucu olduğunu belirtiyor:

“Zihin ‘istemiyorum’ diyemediğinde, ‘yapamıyorum’a sığınır. Eylemsizlik, bastırılmış bir öfkenin sessiz formudur.”

Belki de insan, yaratıcı potansiyelini gerçekten serbest bırakabilmek için önce “mecburiyetin” değil, “isteğin” içinden üretmeyi öğrenmelidir. Yaratıcılık, özgürlükle temas eder; özgürlük ise ancak “yapmak zorunda olmadığını” fark eden zihinlerde filizlenir.

Terapi süreçlerinde bazen ısrarla sunulan etkinlikler, ödevler ya da küçük adımlar... Kimi zaman iç disiplini destekler, kimi zaman da “yapmama” haliyle direnci görünür kılar.

Dirençle tanışmak kolay değildir; çünkü o yalnızca bir davranış biçimi değil, kişinin kendinde görmekten kaçındığı yönlerin sessiz ifadesidir. Dirençle yüzleşmek, çoğu zaman mükemmeliyetçilikle ya da derinlerde saklı olan “beceriksizlik” korkusuyla karşılaşmak anlamına gelir.

Hiç yapmamak mı?”, “Yapamadım demek mi?”

Yoksa asıl mesele, “Yapmadım” diyebilmenin hafifliğinde mi saklıdır?

Bazen “uğraşmadım, bıraktım” demek, “denedim ama olmadı” demekten çok daha kolaydır. Çünkü biri sorumluluğu reddeder, diğeri kabullenmeyi gerektirir.

Mükemmeliyetçi zihin, “yapamamak” düşüncesine tahammül edemez. Oysa bazen elini taşın altına koymamak, korkunun değil; kontrolü kaybetme endişesinin bir yansımasıdır. Kimi insan adım atmadan önce tüm ihtimalleri hesaplar, bahaneler üretir, planlar yapar ama o adım hiçbir zaman atılmaz.

Böylece direnç, pasif bir agresyona dönüşür. İçinde öfke, korku, utanç ve koruma içgüdüsü birbirine karışır. Zamanla bu durum bir eylemsizlik hâline bürünür. Kimi zaman asilik, kimi zaman inatçılık ya da ilgisizlik gibi görünür; ama aslında bu, zihnin “hazır değilim” deme biçimidir.

Uzman Klinik Psikolog Aslı Kanizi, bu noktada direncin özünü şöyle özetliyor:

“Direncin altındaki asıl mesele; yetersizlik korkusu ile kontrol ihtiyacının çatışmasıdır. Kendini korumak isterken büyüme fırsatını erteleriz. Ve o ertelemenin içinde, bir tür içsel isyan yankılanır.”

Muhabir: İrem Akbay