Seçim dönemlerindeki vaatler, hitap edilen toplumun o güne kadar çağdaş yaşam adına ne çok hizmetten mahrum bırakılmış olduğunu da gözler önüne seriyor.
Yarışa katılanlar mikrofon karşısına geçip de seçilmeleri halinde yapacaklarını sıraladıkça bir bir, çoktan yapılması gereken ancak o güne kadar yapılmayan ne çok şey bulunduğu daha net anlaşılabiliyor.
Bir önceki seçim döneminde peş peşe sıralanan vaatleri hatırladığınızda soru işaretleri cirit atmaya başlıyor zihninizde.
Daha önceki seçim,
Ondan önceki seçim…
Vaatler, vaatler, vaatler…
Sonra, yaşadığınız ana dönüp, bakıyorsunuz çevrenize, düşüncelerinizde bir dökümünü yapıyorsunuz mevcut durumun.
Vaatlerin çoğu unutulmuş.
Sorunlarsa küf tutmuş edeta.
Bir de Ankara'da yaşıyorsanız şayet vay halinize.
Bırakın dev projelerin gerçekleşmesini, alt yapı sorunlarının çözümüne bile fit olursunuz.
43 Kilometrelik Ankara Boğazı, Ankapark, 10 milyon turist…
Keşke olsa,
Evdeki hesap çarşıya uyabilse,
Plansız kentleşmenin cenderesindeki başkent halkı, gökyüzüne hasret bırakan çok katlı binalar arasından başını uzatıp yapılanları hayranlıkla izleyip alkış tutabilse.
Bir de otobüs kuyruklarında beklemese,
Yağışlı havalarda, çamurlu sulara bulanmamak için seke seke yürümek zorunda kalmasa,
Günü kurtarma amaçlı yapılan cadde ve bulvarlarda oluşan çukurlara saplanmamak için direksiyon başında çile çekmeye mahkum edilmese,
Elektrik kesilmelerinden, susuz musluklar yüzünden çilekeş olmak zorunda bırakılmasa…
Ve saymakla bitmeyecek daha nice olumsuzlukla yüz yüze gelmese…
Yaşam daha katlanılır olmaz mıydı?
Hatta daha güzel, daha renkli, daha konforlu…
Pardon!
Bir de sebze- meyve kuyrukları olmasaydı.