Önceki yazımızda Altılı Masa etrafında toplanan partilerin açıkladığı Mutabakat Metni içinde yer alan 'parlamenter sistemin güçlendirilmesi, hukuk sistemi ve kamu yönetiminin yeniden düzenlenmesi, şeffaflık ve yolsuzlukla mücadelenin yürütülmesi' ile ilgili maddelerinin toplumun geniş kesimlerinin 'nefes alma' ihtiyacını bir ölçüde de olsa karşılayabileceğini söylemiş...
Ancak ülkemizde siyasi partilerin programlarında da yer alan bu ve benzer söylemlerin genelde kağıt üzerinde kaldığını, farklı eğilimlerden oluşan Altılı İttifakın vaatlerini yerine getirebilmesinin ise daha da zor olacağını sözlerimize eklemiştik...
Bu noktada karşılaşılabilecek bir başka önemli sorun da, iktidar değişse bile mevcut iktidar tarafından kurulan başkanlık sisteminden yararlanılarak oluşturulmuş kadroların ellerindeki bütün imkanları kullanarak bu değişime direnecek olmasıdır.
***
Böyle bir direnişin üstesinden gelebilmek için Altılı Masa partileri tarafından eleştirilen yetkilerin, zorunlu olarak yeni cumhurbaşkanı tarafından bir süre daha kullanılması eğilimi doğacaktır....
Bu durum ise cumhurbaşkanının mensup olduğu partinin dışında kalan diğer beş partinin, yetki kullanımında haksızlığa uğradıklarını düşünmelerine, geçiş döneminin kısa tutulması yönünde bir eğilim geliştirmelerine yol açacaktır...
Çatışan bu iki eğilim, Altılı Masa'nın vaatlerinin hayata geçirilmesini daha da zorlaştıracaktır.
***
Mutabakat Metni'nde dikkat çeken noktaların başında 'dış politika' üzerinde fazla durulmamış olması gelmektedir...
Bu konu, AB ile durma noktasına gelmiş ilişkilerin tekrar canlandırılması ve NATO'ya katkı sağlanması gibi genel bir söylemle geçiştirilmiş, Türkiye'nin Suriye ile ilişkileri konusuna değinilmemiş, Ukrayna savaşının yarattığı sorunlar tamamen pas geçilmiş, Yunanistan ile yaşanan Doğu Akdeniz ve Kıbrıs konusundan kaynaklanan sorunlar, diyalog ve müzakere yoluyla uluslararası hukuk çerçevesinde çözülebilecek basit sorunlar olarak değerlendirilmiştir. Metni okuyanlar, Türkiye'nin dış politikadaki tek sorununun 'Batı'nın demokratik standartlarına uymamak' olduğu izlenimine kapılmaktadır...
Dahası, metinde, küresel çelişkilerin doğurduğu bölgesel savaşların ortasında yer alan bir ülke olduğumuza ilişkin hiç bir emareye rastlanmamaktadır.
***
Elbette ki bu durum, söz konusu çelişkilerin farkında olmamaktan kaynaklanmıyor...
Altılı İttifak, mevcut iktidarın Rusya ve Çin ile ilişkileri geliştirmesine, Ukrayna savaşı çerçevesinde Rusya'ya karşı uygulanan yaptırımlara katılmama politikasına karşı çıkan partilerden oluşuyor...
Ne var ki, mevcut konjonktürde Batı cephesi yanlısı görünmek ve Batılı ülkelerin Türkiye'ye karşı yürüttüğü mücadeleye açıktan destek vermek kimseye puan kazandırmayacağı için sorunlar görmezden geliniyor!
***
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun cumhurbaşkanlığı adaylığına destek sağlamak için yaptığı ABD ve İngiltere gezisinin kendi partisi içinde bile destek görmediği ortadadır...
Bu gezi sırasında yaptığı 'Ukrayna'nın yanında yer almalıyız' açıklaması, mevcut iktidarın zaten işgale karşı çıkması ve Ukrayna'ya İHA-SİHA yardımı yapması gerçeği karşısında 'Daha başka ne yapmayı düşünüyorsun?' sorusuna yol açmış ve endişe uyandırmıştır...
Mutabakat metninde mevcut iktidarın son zamanlarda geliştirmeye çalıştığı ve genelde olumlu yankılar uyandıran Rusya ve İran'ın da katkısıyla Suriye ile ilişkilerin düzeltilmesi yönündeki çabalarına değinilmemesi de şaşırtıcı olmamıştır; çünkü Büyük Ortadoğu Projesi çerçevesinde oluşturulan yayılmacı 'Stratejik Derinlik' teorisinin mucidi ve Esad başkanlığındaki Suriye yönetimi ile uzlaşmanın en ateşli karşıtı olan eski Dışişleri Bakanı ve Başbakan Davutoğlu Altılı Masa'nın dış politikasını yönlendiren siyasetçilerden biridir!..
DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan'ın, 'Ortak Politikalar Mutabakat Metni' için kullandığı şu ifade, Altılı Masa'nın yalnız ekonomiye değil dış politikaya bakışını da en iyi şekilde özetlemektedir:
'Avrupa görecek, aferin Türkiye'ye diyecek'!!!
(Devam edecek)