Trump'ın İsrail tarafından 1967 yılından bu yana işgal altında tutulan Suriye'ye ait Golan tepelerinin İsrail'e ait olduğunu açıklaması bir skandaldır...

Eğer uluslararası hukuk diye bir şey varsa, hiçbir ülke bir başkasının işgal edilmiş toprağını işgalciye bağışlayamaz...

Tabii böyle bir şey olsaydı, İsrail'in bu işgali 50 yıldan fazla bir zaman sürdürmesi de mümkün olamazdı.

***

İsrail, BM'nin aksi yöndeki kararlarına karşın 1967 savaşında işgal ettiği topraklar üzerinde hala işgalini ya da egemenliğini sürdürüyor...

ABD, yaratılan bu durumun sorumlularından biri ve en başından bu yana İsrail'in işgal politikasını destekliyor...

Şimdi, fiili desteğini devletin en üst yetkilisinin ağzından resmi politikaya dönüştürüyor.

***

Bu tutum, tüm dünyada reaksiyon yaratmış durumda...

Lübnan Cumhurbaşkanı Mişel Aun ile bir araya gelen Volodin, 'Bu karar aslında Birleşmiş Milletler (BM) ve BM Güvenlik Konseyi yok sayılarak alındı. Bu nedenle tüm devletler bu kararla ilgili konuşmalı. Eğer ileride de dünya, alınan bu tür kararlar doğrultusunda ilerlemeye devam edecek olursa, herkesin birbiriyle savaşıyor olacak bir duruma gelinebilir' açıklamasını yaptı...

Cumhurbaşkanı Erdoğan da, ABD Başkanı Trump'ın Golan Tepeleri kararını eleştirerek, 'Trump, kimin arazisini İsrail'e veriyorsun, BM kararına göre orası Suriye toprağı. BM kararlarına göre Suriye'ye ait bir yeri nasıl İsrail'e peşkeş çekiyorsun. AB bunu kabul etmiyor, İslam İşbirliği Teşkilatı olarak bizler etmiyoruz, Rusya kabul etmiyor, Çin kabul etmiyor, BM Güvenlik Konseyi'nden böyle bir şey çıkarman mümkün değil. Ali kıran başkesen... Var mı böyle bir şey? Biz hangi dünyada yaşıyoruz?' dedi.

***

Hiç kuşkusuz, bu açıklamalar haklı eleştiriler içeriyor...

Ancak Türkiye'nin Suriye'ye yapılan İsrail destekli ABD müdahalesine ilk başlarda destek vermiş ve Suriye devleti ile diplomatik ilişkilerini kesmiş olması yapmış olduğu eleştirinin gücünü azaltıyor...

Bunu önlemenin en etkili yolu Suriye ile kesilmiş olan diplomatik ilişkileri en kısa zamanda yeniden kurmak ve Suriye'nin toprak bütünlüğünün sağlanmasına katkıda bulunmaktan geçiyor.

***

Bu açıdan bakıldığında sorun, komşu bir ülkenin egemenlik haklarına saygı gösterilmesi çağrısı yapmaktan öte Türkiye'nin sınır güvenliğinin de sağlanmasını içeriyor... Çünkü ABD, Golan tepelerini İsrail'e bağışlamakla kalmıyor, Suriye'nin kuzeyini de PYD'ye bağışlama konusunda kararlı görünüyor...

Türkiye'nin bu niyetin gerçekleşmesini önlemek için bugüne kadar yaptığı müdahalelerin yeterince etkili olmadığı ortada...

ABD ve İsrail'in Suriye'nin kuzeyinde Türkiye'ye karşı bir tehdit unsuru olarak kullanılacak kukla bir devlet oluşturmasını engellemek için yapılması gereken, Suriye ile birlikte hareket etmek ve o bölgeyi ABD'nin fiili işgalinden kurtarmak.

***

Mesele Suriye ile de sınırlı değil...

Bilindiği gibi İsrail geçtiğimiz yılın Temmuz ayında 'Yahudi ulus devlet' yasa tasarısını oylayarak resmileştirdi...

Bu hamle, bundan böyle İsrail dış politikasının uluslararası hukuk çerçevesine değil Tevrat hükümlerine oturtulacağının ilan edilmesi anlamına geliyor.

***

Yahudilerin kutsal kitapları, Tanrı'nın onlara vaad ettiği topraklardan (arz-ı mevud) söz ediyor...

Bu topraklar, yalnız Suriye'yi ve Ortadoğu'nun önemli bir bölümünü değil Türkiye'nin Doğu ve Güneydoğusunda yer alan önemli bir bölgeyi de içeriyor...

Bu bölgenin içinde önemli ticaret yolları petrol hatları ve en önemlisi Fırat ve Dicle gibi önemli akarsular yer alıyor.

***

Bu durumda İsrail'in 'arz-ı mevudu' içeren topraklar üzerindeki hak iddialarının günü geldiğinde Türkiye'deki topraklara kadar uzanacağını görmek zor değil...

O günler gelir mi bilinmez ama eğer gelirse ABD'nin yine İsrail'in yanında yer alacağı kesin...

Dolayısıyla önlemi vaktinde almak ve dış politikamızı ABD ve İsrail ekseninden çıkararak karşılıklı çıkar temeline dayalı hale getirmek gerekiyor.