Günlük hayatı fark edilmeden kuşatan ama bireyin yaşam kalitesini ciddi ölçüde düşüren psikolojik rahatsızlıkların başında, “Yaygın Anksiyete Bozukluğu” geliyor. Panik atak gibi ani krizlerle ortaya çıkmasa da, kişinin zihnini gün boyu meşgul eden ve yaşam alanlarını daraltan bu bozukluk, fiziksel belirtilerle birlikte seyrederek kişinin işlevselliğini büyük ölçüde etkiliyor. Uzman Klinik Psikolog Merve Umay Candaş Demir, “Yaygın Anksiyete Bozukluğu”nun (YAB) genellikle göz ardı edilen, ancak ciddi sonuçlar doğurabilen bir rahatsızlık olduğuna dikkat çekerek, sürekli kaygı, endişe ve huzursuzluk halinin kişinin hayatında yarattığı tahribatı değerlendirdi.

“BEDEN SAĞLIĞINI DA TEHDİT EDİYOR”

Anksiyete bozukluğunun yalnızca ruhsal bir problem olmadığını, zihinsel, duygusal, bedensel ve davranışsal boyutlarıyla kişinin bütün yaşamını etkilediğini belirten Uzm. Kl. Psk. Demir, “Bu bireylerde genellikle kontrol edilemeyen, yoğun kaygı düşünceleri ön plandadır. ‘Ya kötü bir şey olursa?’, ‘yeterince iyi değilim’ gibi felaket senaryoları zihinlerini sürekli meşgul eder. Bu durum karar alma süreçlerini, dikkat düzeyini ve sosyal ilişkileri olumsuz etkiler” dedi. Demir, anksiyetenin bedensel etkilerinin de hafife alınmaması gerektiğini vurgulayarak, “Kas gerginliği, kalp çarpıntısı, nefes darlığı, mide problemleri, baş dönmesi, uyku sorunları gibi şikayetler oldukça yaygındır. Kişi her ne kadar panik atak yaşamasa da, beden sürekli bir tehdit algısı altındadır” diye konuştu. En sık karşılaşılan anksiyete türlerinden biri olan Yaygın Anksiyete Bozukluğu’nun, akut panik ataklarla seyretmediğini ama çok daha yaygın ve kronik bir kaygı hali yarattığını vurgulayan Demir, şu ifadeleri kullandı: “YAB hastaları çoğu zaman bir kriz ya da panik atak yaşamazlar. Ancak neredeyse günün yarısından fazlasını sağlık, aile, iş, maddi durum gibi farklı alanlara ilişkin kaygı ve endişelerle geçirirler. Kaygı bir konuya odaklı değildir, çeşitlenerek sürer. Kişi rahatlayamaz, gevşeyemez, zihni sürekli çalışır. Bu da uzun vadede tükenmişlik, depresyon ve fiziksel sağlık sorunlarına yol açabilir.”

“SÜREKLİ DİKEN ÜSTÜNDE BİR YAŞAM”

Kaygının sadece düşünsel bir süreçle sınırlı kalmadığını, davranışsal sonuçlar da doğurduğunu belirten Demir, bu durumun kişiyi sosyal yaşamdan uzaklaştırdığını ve işlevselliğini azalttığını söyledi: “Sürekli diken üstünde olma hali, odaklanmada güçlük, kolay yorulma, uyku bozuklukları gibi belirtiler bireyin günlük yaşamını olumsuz etkiler. Kimi zaman kişi, kaygı yaratabilecek ortamlardan kaçınarak kısa vadeli bir rahatlama sağladığını düşünebilir. Ancak bu kaçınma davranışı zamanla genelleşir ve sosyal izolasyona kadar gider. İşe gitmekte, toplu taşımaya binmekte, alışverişe çıkmakta zorluk yaşanabilir.” Demir’e göre, yaygın kaygı bozukluğunun en ayırt edici yönlerinden biri, birden fazla alanda, sürekli ve kontrol edilemeyen endişelerin varlığı. Bu duygulara genellikle şu belirtiler eşlik ediyor: Kolay yorulma. Kas gerginliği. Uykuya dalamama veya sık uyanma. Zihinsel yorgunluk ve dalgınlık. Sürekli huzursuzluk hissi. Ani sinirlilik, öfke patlamaları veya ağlama nöbetleri… Demir, bu belirtilerden en az üçü kaygı ve endişe ile birlikte görülüyorsa, bunun Yaygın Anksiyete Bozukluğu’na işaret edebileceğini belirtti.

“TEDAVİ MÜMKÜN GEÇ KALMAYIN”

Yaygın Anksiyete Bozukluğu’nun tedavi edilebilir bir rahatsızlık olduğunu vurgulayan Uzman Klinik Psikolog Demir, şu uyarıda bulundu: “Bu durum kronikleşmeden önce bir uzmandan destek almak çok önemlidir. Psikoterapi özellikle bilişsel davranışçı terapi (BDT) bu tür kaygı bozukluklarında oldukça etkilidir. Gerektiğinde psikiyatrist desteğiyle ilaç tedavisi de sürece dahil edilebilir. Erken müdahale hem bireyin yaşam kalitesini artırır hem de ileride oluşabilecek daha ciddi psikolojik problemleri önler.” Son olarak, toplumsal düzeyde anksiyete bozukluklarına karşı duyarlılığın artması gerektiğini ifade eden Demir, “Sürekli endişe hali, toplumda hala ‘karakter meselesi’, ‘abartma’ ya da ‘stresli insan’ gibi tanımlamalarla geçiştiriliyor. Oysa bu klinik bir tablo ve ciddiyetle ele alınması gereken bir durum. Farkındalık artarsa, yardım alma oranı da artar” dedi.

Muhabir: İrem AKBAY