Uykunun en gizemli yönlerinden biri kuşkusuz rüyalar. Modern nörobilimden psikanalize kadar birçok disiplin, rüyaların hem beyin işleyişine hem de insanın iç dünyasına dair güçlü ipuçları taşıdığını gösteriyor.
Uzman Klinik Psikolog İpek Erol, rüyaların özellikle REM uykusu sırasında yoğunlaştığını belirterek, “Bu evrede beyin duygusal bilgileri yeniden işler, öğrenmeleri pekiştirir ve stresle başa çıkmaya çalışır. Rüyalar da bu işleyişin ipuçlarıdır” diyor.
Erol’a göre insan hayatının yaklaşık 5-6 yılını rüya görerek geçiriyor. Freud rüyaları “bilinçdışına giden kral yolu” olarak tanımlarken, Jung onların kolektif sembolleri de barındırdığını savunmuştu. Günümüzde ise rüyalar hem sembolik hem de biyolojik yönleriyle bütüncül şekilde ele alınıyor.
En sık görülen evrensel temalar arasında düşme, uçma, geç kalma ve ölüm yer alıyor. Bunlar sırasıyla kontrol kaybı, özgürleşme arzusu, kaygı ve yeni başlangıçları sembolize edebiliyor. Çocuklukta daha çok güvenlik ve aile figürleri öne çıkarken, yetişkinlikte iş, ilişkiler ve kimlik çatışmaları rüyalara yön veriyor.
“Her birey rüya görür, ancak hatırlama sıklığı kişiden kişiye değişir” diyen Erol, sözlerini şöyle tamamlıyor:
“Rüyalar tek başına bir psikolojik sorun göstergesi değildir; ama içerikleri ve tekrarı danışanın iç dünyasını anlamak için güçlü bir yol sunar.”