Bir önceki yazımızda İstanbul'un AKP ve Erdoğan açısından taşıdığı önemin üzerinde durmuş, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığının Erdoğan'ın siyasi kariyerinin oluşması açısından taşıdığı öneme değinmiştik...

Ne var ki 25 yıllık bir egemenliğin ardından İstanbul'daki AKP üstünlüğü son yıllarda üst üste alarm vermekteydi...

10 Ağustos 2014 tarihindeki Cumhurbaşkanlığı seçiminde Erdoğan Türkiye genelinde yüzde 51.79 oranında oy alarak birinci turda seçilirken İstanbul'dan ancak yüzde 49.83 oranında oy alabilmiş...

16 Nisan referandumunda da 'evet' oylarının Türkiye ortalaması yüzde 50.4 iken İstanbul'da bu oran 48.65'e düşmüştü.

***

Bu nedenledir ki Erdoğan seçim öncesinde İstanbul Belediye Başkanını değiştirmiş ve aday olarak son seçimde bir dönem Başbakanlık yapmış olan Meclis Başkanı Binali Yıldırım'ı 'ağır top' olarak öne sürmüştü...

Başlı başına bu tercih bile İstanbul'daki seçimleri 'yerel' bir seçim olmanın ötesine taşımıştı...

Sonuçta Yıldırım'ın başlangıçta kimsenin şans vermediği genç bir yerel bir siyasetçi tarafından yenilgiye uğratılması AKP'de yaşanan hayal kırıklığının en önemli nedenlerinden biri oldu.

***

İstanbul'un yanı sıra Ankara'nın da 'düşmesi' doğal olarak AKP saflarında büyük bir moral bozukluğu yarattı...

Parti içindeki hareketlenmeler de göz önüne alındığında bu moral bozukluğunun önümüzdeki dönemde parti saflarında bir çok tartışmaya yol açacağını söyleyebiliriz...

Nitekim, bunun ilk işaretleri AKP içinde etkili bir gazeteci olan Abdurrahman Dilipak'ın seçim sonrası yazdığı yazıda görüldü... 'Ben daha ilk günden uyarımı yapmıştım. Demiştim ki, 'Belediyeler ile geldiniz, belediyeler ile gidebilirsiniz'. Ama o gürültü arasında sesimi duyuramadım.' ifadesini kullanan Dilipak, daha sonra yazısını şöyle noktaladı: 'Eğer bu sonuçlar iyi okunup, tabandan gelen sese kulak verilmezse bu sonuç sonun başlangıcı olabilir'.

***

Yazının devamı da ilginçti...

Dilipak, şu sözlerle 'yeni parti' arayışlarının seçim sonrasında güçlenebileceğine dikkat çekerek şunları söyledi: 'Bu sonucun doğru okunup, doğru yorumlanması ve çok geçmeden tabanın talepleri doğrultusunda adımlar atılması gerekir. Meydan okuma, aba altından sona gösterme, hiçbir şey olmamış gibi davranmak tabanda daha ciddi bir çözülmeye sebeb olabilir. Eğer bu çözülme başlarsa, tabanda yeni arayışlar gündeme gelebilir.'

Dilipak'ın yazısının devamındaki şu satırlar, İstanbul'da İmamoğlu'nun oyları Yıldırım'ın oylarını geçtiğinde Anadolu Ajansı ve YSK'dan veri akışının durmasının yarattığı endişelere de hak verir nitelikteydi: 'İstanbul'da sonuçlar AK Parti aleyhine kritik eşiğe gelince sahadan gelen sonuçların ekrana yansıması durunca bir çok spekülasyona sebeb oldu. Bu tür işlerin kimseye yararı yok. Söylenti kargaşanın ikiz kardeşidir. Bir şeyin şüyuu vukuundan beter olabilir.'

Gerçekten de son Cumhurbaşkanlığı referandumunda iki aday arasındaki oy farkı kapanırken Erdoğan'ın kendisini referandumun galibi olarak ilan etmesi, YSK'nın sonuç belli olduğu gerekçesiyle veri akışını durdurması ve ardından taraftarların sokağa dökülmesi bu tür spekülasyonlara sebep olmuştu... Eğer bu olay Yıldırım'ın erken zafer ilanının ardından tekrarlanmış olsaydı ortaya bir 'meşruiyet krizi' çıkabilir, bu da AKP'nin daha büyük bir prestij kaybına uğrayabilirdi.

***

Dilipak'ın yazısında dikkat çeken bir başka husus da 'Beştepe'deki danışmanlar ve politika kurullarının da gözden geçirilmesi gerek'tiğiydi...

Bu yazının ardından 'Beştepe'nin, yani Cumhurbaşkanlığı'nın Sözcüsü İbrahim Kalın'dan ilginç bir mesaj geldi...

Kalın, twitter mesajında 'Birileri yine 'Erdoğan için sonun başlangıcı' söylemini ısıtmaya çalışıyor. Gerçeklerden uzak senaryolarla kendilerini avutuyorlar' dedi...

Bu tartışma, hiç kuşkusuz önümüzdeki dönemde AKP içinde yer alacak tartışmaların bir habercisidir ve tartışma konuları da üç aşağı beş yukarı yukarıdaki konular etrafında gelişecektir.

(Devam edecek)