Bugün Afganistan sınırları içerisinde yer alan Horasan'ın Belh şehrinde 30 Eylül 1207 yılında dünyaya gelen Mevlana Celaleddin-i Rumi, 17 Aralık 1273 tarihinde Konya'da vefat etti. Mevlana, ölüm gününü yeniden doğuş, sevdiğine yani Allah'a kavuşmak olarak kabul ediyordu. Öldüğü güne 'Düğün Gecesi' anlamına gelen 'Şeb-i Arus' dediği için de Mevlevilikte, Mevlana'nın öldüğü gün 'Şeb-i Arus' olarak kabul edildi. Mevlana'nın ölüm yıl dönümlerinde 'Vuslat' (Sevgiliye kavuşma) törenleri düzenleniyor. Bu yıl düzenlenen 'Hz. Mevlana'nın 752'nci Vuslat Yıl Dönümü Uluslararası Anma Törenleri', Şeb-i Arus töreniyle sona erdi.
Mevlana Kültür Merkezi'nde düzenlenen törene Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Esroy, Diyanet İşleri Başkanı Safi Arpaguş, Konya Valisi İbrahim Akın, Mevlana'nın 22'nci kuşaktan torunu Esin Çelebi Bayru katıldı.
‘MEVLANA BU GÜL BAHÇESİNDE BİR GÜLDÜR’
Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, yaptığı konuşmasında Mevlana’yı şair, Mesnevi’yi şiir kitabı gibi göstermeye çalışanları eleştirdi. Bakan Ersoy şunları söyledi:
“Kadim tarihimize baktığımızda; devleti ve toplumu şekillendiren, değiştiren, dönüştüren, nihayetinde bunun da ötesine geçerek bütün insanlık için bir örnek, bir rehber konumuna erişen nice büyük insanımızın derin izlerini görürüz. Devlet adamlarından komutanlara, alimlerden sanatkarlara bu insan varlığımız öylesine zengin, etkileri öylesine büyüktür ki zaman onların izlerini örtememiş, verdikleri ilham hiç dinmemiş, açtıkları yolun yolcusu, gösterdikleri menzilin ziyaretçisi daima artmış, asla eksilmemiştir. Bu silsilenin içinde Hacı Bektaş Veli’den Yunus Emre’ye, Sadrettin Konevi’den, Sultan Veled’e, Şems-i Tebrizi’den Hoca Nasreddin’e gönül fatihlerimiz daima ayrı ve özel bir yere sahip olmuştur. Mevlana da bu gül bahçesinden bir güldür. Bu bahçenin kapısı bütün gönüllere ardına kadar açıktır. Ancak bilinsin ki gül deryamızdan bir dalın dahi kök salıp boy verdiği manevi topraktan koparılmasına izin vermeyiz. Mevlana’yı şair, Mesnevi’yi şiir kitabı, Sema’yı dans gösterisi diye göstermeye çalışanlar bilsin ki bizim olanı bize yabancılaştırmaya, bozmaya, çarpıtmaya Allah’ın izniyle kimsenin gücü yetmez. Değerlerimize bütünüyle sahip çıkmaya ve onları, bugün her zamankinden daha çok ihtiyaç duyduğunu açıkça gördüğümüz insanlıkla paylaşmaya devam edeceğiz. Günümüz dünyasının korku ve endişe deryasında çırpınan insanları, ‘Ümitsizlik tarafına gitme, nice ümit kapıları vardır. Karanlıklar semtine varma, nice güneşler parlamaktadır.’ diyerek Mevlana ocağına çağırıyorum.”
'ÇABALARIMIZIN HEPSİ HUZURA KAVUŞMAK, HUZURU BULMAK İÇİNDİR'
Protokol konuşmalarının ardından Mesnevi Sohbetini, Diyanet İşleri Başkanı Safi Arpaguş yaptı. İnsanlığın bir arayış yolcusu olduğunu ifade eden Arpaguş, “Bu arayış kimimiz için bir nefes sıhhat, kimimiz için sosyal bir statü, kimimiz için bir ahlaki haslet olarak gözükse de çabalarımızın hepsi huzura kavuşmak, huzuru bulmak içindir. Allah'a vuslatının 752’nci yılını idrak ettiğimiz Mevlana Celaleddin-i Rumi, tüm zamanlardaki muhataplarına şöyle seslenmişti; 'Eğer can menzilini aramaktaysan, sen cansın. Bir lokma ekmek aramaktaysan, ekmeksin. Şu inceliği idrak edersen eğer işin hakikatini de bilirsin. Her neyi aramaktaysan sen osun'. Aradığımız ne ise ona göre değerlendiriliriz. Bizler huzurun peşindeyiz ve huzuru aradığımız nispette insanlığımızı bulmaktayız. Hak huzurunda hazır olarak maksadımıza ermekteyiz." dedi.
ŞEB-İ ARUS TÖRENİNDE, SEMA GÖSTERİSİ
Mesnevi Sohbetinin ardından Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı İstanbul Tarihi Türk Müziği Topluluğunca sanatçı Ahmet Özhan tarafından tasavvuf müziği konseri verildi. Daha sonra da Konya Türk Tasavvuf Müziği Topluluğu, sema gösterisi yaptı. Davetlilerin ilgiyle izlediği sema, Mevlevi dervişi olarak kabul edilen semazenler tarafından gerçekleştirildi. Sema, kulun hakikate yönelip, akılla- aşkla yücelip, nefsini terk ederek, hakta yok oluşu ve olgunluğa ermiş, kamil bir insan olarak tekrar kulluğuna dönüşüdür.
HER KIYAFETİN BİR ANLAMI VAR
Özel kıyafetlerle sema yapan semazenlerin başındaki ‘sarık sikkesi, Mevlevilikte ölünce başucuna dikilen mezar taşını, hırkası mezarını, üst tarafı dar, aşağısı geniş ve kolsuz beyaz renkli kıyafeti olan 'tennure' kefenini temsil ediyor. Tennurenin üstüne ise iliksiz ve düğmesiz yelek 'destegül' bele ise dört parmak genişliğinde Arap alfabesinde elif harfine benzer 'elifi nemed' kuşak takılıyor.
Tasavvuf müziği eşliğinde gerçekleşen sema gösterisinde semazenler, ilk önce kollarını çapraz bağlayarak, görünüşte 'Bir' rakamını temsil eder ve böylece Allah'ın birliğini tasdik eder. Ardından kollarını her iki tarafa açıp zikir yaparak, sağ eli dua eder gibi yukarıya, sol eli aşağıya açıktır. Bu, 'Haktan alır, halka saçarız, hiçbir şeyi kendimize mal etmeyiz, görünüşte var olan, vasıtalık eden bir suretten başka bir şey değiliz' anlamına gelmektedir. Sağdan sola kalbin etrafında dönerek, bütün insanları, bütün yaratılmışları, bütün kalbiyle sevgi ve aşkla kucaklayışıdır. Yedi bölümden oluşan semanın her bölümünün ise ayrı bir manası bulunuyor.



