Dünkü yazımızın sonunda büyük kriz dönemlerinin genellikle ekonominin olağan dönemlerinde görülmeyen sonuçlar yarattığını belirtmiş, bu sonuçları gidermek için alınan önlemlerin kimi zaman felaketlere yol açabildiğini söylemiştik...

Ne demek istediğimizi anlatabilmek için önce kısa bir hatırlatma yapalım...

Ekonomik krizler kapitalist sistemin doğasından kaynaklanır...

Bunun nedeni, kapitalist sistemin üretim alanında sınırsız denilebilecek bir gelişme potansiyeli taşıması, buna karşılık toplumun ve bireylerin alım güçlerinin sınırlı olmasıdır...

Kapitalist ekonomiler, kural olarak eşitsiz biçimde gelişir...

Bu durum, üretim birimleri arasındaki rekabetin kızışmasına neden olur... Piyasayı ele geçirmek isteyen şirketler, üretimlerini piyasanın emme gücünü aşacak şekilde yükseltir ve ortaya 'aşırı üretim' krizleri çıkar... Kriz dönemlerinde üretimi yavaşlatmak ya da talebi artıracak teşvik, kredi artışı gibi önlemler alarak bazı düzeltmeler yapmak mümkündür, ancak bu 'düzeltmeler' sorunu ancak geçici olarak giderebilir.

***

Liberal ekonomistler, kapitalizmin krizler aracılığıyla çalışan bu 'düzeltme' mekanizmasını 'piyasanın görünmez eli' olarak adlandırır...

Onlara göre, krizler aracılığıyla işleyen bu mekanizma sayesinde arz ve talep arasında denge sonunda sağlanır ve 'kör topal da olsa' kaynaklar uygun bir şekilde tahsis edilebilir...

Ne var ki, kapitalist sistemin gelişmesinin ayrılmaz bir parçası olan bu mekanizma, kimi zaman normal boyutları aşarak sistemin varlığını tehdit edecek bir hal alır... Bu durum, genellikle küresel bir nitelik kazanmış olan piyasa içinde faaliyet gösteren 'ulusal' ekonomik birimlerin çok kısa bir zaman dilimi içinde birbirlerinden etkilenerek art arda krize girmeleri sonucunda meydana gelir.

***

Sözünü ettiğimiz 1929-1932 büyük bunalımı, bu tür bir 'zincirleme reaksiyon'un sonucudur... 1929 yılında New York Borsasındaki çöküşle başlayan kriz, bir tsunami dalgası gibi hızla yayılarak uluslararası piyasaları etkisi altına almış, krizin etkileri geleneksel ayarlama mekanizmalarıyla üstesinden gelinemeyecek ölçülere ulaşmıştır...

Bunun sonucunda üretilen mallar satılamamış, bozulan arz-talep dengesi, kitlesel tüketim artışını sağlayacak kredi vb. araçlarla giderilememiştir...

Bu yığılma, üretim alanında durgunluk yaratmış ve işsizliği büyük bir toplumsal sorun haline getirmiştir... Üretim çarklarını döndürmek ve işsizlik sorununu hafifletmek için yapılan harcamalar, inşaat gibi verimsiz ama istihdam sağlayan işlere ya da savaş sanayii gibi tüketimden bağımsız olarak genişletilebilen sanayilere yönlendirilmiş ama krizi aşmak mümkün olmamıştır...

Kronikleşen kriz nedeniyle dünya pazarlarında rekabet şiddetlenmiş, uluslararası gerilimler artmış ve silahlanma yarışı hızlanmıştır. Bu sürecin sonunda altı yıl sürecek ve gelişmiş ülkelerin büyük bir bölümünü yıkıma sürükleyecek olan İkinci Dünya Savaşı patlak vermiştir.

***

İkinci Dünya Savaşı'nın ardından ABD önderliğindeki 'Batı dünyası' ile genişleyen 'sosyalist blok' arasında kurulan nispi denge bir süre 'istikrar' görüntüsü yaratsa da bu denge geçici olmaktan kurtulamamıştır...

'Sosyalist blok'un dağılmasıyla 1990'lı yıllarda ABD 'küresel efendi' haline gelmiş, ancak kapitalist sistemin doğasından kaynaklanan hastalıkların kolay kolay giderilemeyeceği bir kez daha görülmüştür...

Geçtiğimiz on yıl içinde küresel ekonomi içinde eşit olmayan gelişme kanunu gereğince güçlenen Çin ve Rusya güçlerini birleştirmiş, ABD hegemonyasını hem ekonomik hem de siyasi alanda sarsmışlardır.

***

Bu durum, ABD ekonomisini ve diplomasisini içinden çıkamadığı bir bunalıma sokmuş ve 2008 yılında patlak veren 'mortgage krizi'ni ABD'nin Çin'e karşı açtığı 'ticaret savaşı' izlemiştir...

O tarihten bu yana devam eden krizin etkisiyle uluslararası gerilim her geçen gün biraz daha artmakta, silahlanma yarışını hızlanmakta, bölgesel savaşlar büyük kitlesel göç hareketlerine neden olmaktadır...

Kısacası, dünyayı sarsmakta olan ekonomik, siyasi ve insani kriz, koronavirüs salgını tarafından yaratılmamış, ama onun tarafından şiddetlendirilmiştir.

(Devam edecek)