Büyükşehirlerde kira fiyatlarındaki artış, artık yalnızca ekonomik değil sosyolojik bir kriz haline geldi. Kent merkezlerinde barınma hakkı, orta ve alt gelir grupları için neredeyse imkansız bir hale gelirken, uzmanlar bu tablonun konutun temel barınma ihtiyacından uzaklaşıp yatırım aracına dönüşmesinden kaynaklandığını söylüyor. Enflasyon, döviz kuru, çarpık kentleşme, göç ve deprem riski gibi faktörlerin kira fiyatlarını sürekli yukarı çektiğini belirten Sosyolog Dr. Berat Dağ, “Bugün kent merkezlerinde gençlerin ve yaş almış bireylerin bireysel konut edinimi neredeyse imkansız bir noktaya gelmiştir. Bu nedenle de zorunlu kolektif yaşam biçimi olarak ‘paylaşımlı ev’ sistemi gündeme geliyor” ifadelerini kullandı.
“KONUT, BARINMA İHTİYACINDAN ÇOK YATIRIM ARACI”
Kira artışlarının New York gibi küresel metropolleri geride bıraktığını hatırlatan Dr. Dağ, bu tablonun yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda sosyolojik bir dönüşümü de işaret ettiğini söyledi. “Büyükşehirlerde kira artışlarının enflasyon ve döviz kuru sorunuyla doğrudan ilgisi var. Bunun yanında plansız, rant odaklı ve çarpık kentleşmenin süreklileşmesi de kira artışında ciddi bir sorun. Bugün konutlar, temel barınma ihtiyacını karşılamaktan çok spekülatif bir yatırım aracına dönüşmüş durumda” diyen Dağ, göç ve deprem riskinin de güvenli konutlara talebi artırarak fiyatları daha da yükselttiğini vurguladı. Konutun yatırım aracına dönüşmesinin, toplumsal eşitsizlikleri daha da derinleştirdiğini belirten Dağ, orta ve alt gelir gruplarının şehir merkezlerinden hızla dışlandığına dikkat çekti: “Konut artık bir yatırım aracına dönüştüğü için alt ve alt-orta sınıfların kent merkezlerinde güvenli ve bütünlüklü bir şekilde yaşaması oldukça güçleşti. Üst sınıflar kenti çok yönlü ihtiyaçlarını karşılayarak deneyimlerken, geniş toplum kesimleri sürekli daha olumsuz şartlarda kent hakkına ulaşmaya çalışıyor. Bu mekânsal ayrışma, aidiyet duygusunu ve toplumsal güveni zayıflatıyor.”
PAYLAŞIMLI EVLER: ZORUNLU KOLEKTİF YAŞAM
Artan maliyetler nedeniyle özellikle gençlerin ve beyaz yakalıların paylaşımlı ev sistemine yöneldiğini dile getiren Dr. Dağ, bu yeni yaşam biçiminin bir yandan bireysel özgürlüklerden ödün anlamına gelse de, kentte farklı bir dayanışma ve yardımlaşma kültürü yaratma potansiyeli taşıdığını ifade etti: “Bugün kent merkezlerinde bireysel olarak konut edinmek neredeyse imkânsız. Bu nedenle gençler ve yaş almış bireyler, gönüllü değil zorunlu olarak paylaşımlı evlerde yaşamaya yöneliyor. Bu kolektiflik, ekonomik bir zorunluluk sonucu ortaya çıkıyor. Ancak aynı zamanda bireyciliğin sorgulandığı ve yeni dayanışma biçimlerinin filizlendiği bir sürece de işaret ediyor.” Dağ’a göre, paylaşımlı ev sistemi, bir yandan bireysel özerkliği artırırken diğer yandan mahremiyet ve güven kavramlarının yeniden tanımlanmasını gerektiriyor. Bu sistem, toplumsal uzlaşı ve müzakere örneklerine imkân tanıyabileceği gibi çatışmaları da süreklileştirme riskini barındırıyor. Dr. Dağ, orta gelirli bireylerin büyükşehirlerden adım adım dışlandığını vurgulayarak şunları kaydetti: “Bugün merkezi semtlerde çoğunlukla üst ve üst-orta sınıflar yaşayabiliyor. Artan kira ve yaşam maliyetleri nedeniyle alt ve alt-orta sınıflar, artık küçük bir grubun imtiyazı haline gelen kent haklarına erişemiyor. Çoğunluğu oluşturan bu halklar, kentin ekonomik, kültürel ve siyasi imkânlarından dışlanıyor. Bu da İstanbul’un ayrıcalıklı azınlıkların hâkimiyetine girdiği mekânsal bir parçalanmayı ortaya çıkarıyor.”
ÇÖZÜM NE OLABİLİR?
Kira krizinin yalnızca bir piyasa dengesi değil, toplumsal bütünlüğü tehdit eden yapısal bir sorun olduğunu belirten Dr. Dağ, çözüm için konutun yatırım aracı olmaktan çıkarılması gerektiğini savundu. Sosyal konut projeleri, planlı kentleşme, kiracı haklarının korunması ve spekülatif emlak yatırımlarının sınırlandırılması, büyükşehirlerin geleceği açısından hayati adımlar olarak görülüyor. Dr. Dağ, “Bugün çoğunluk, güvensiz, güvencesiz ve riskli bir ev-iş hayatına hapsolmuş durumda. Büyükşehirlerin toplumsal bütünlüğünü koruyabilmesi için kent hakkını herkesin erişebileceği bir gerçekliğe dönüştürmek zorundayız” diyerek sözlerini tamamladı.