Demokrasi dediğimiz yönetim biçiminde başat unsur, çoğunluğun bir yapı etrafında birleşip ilkeleri ve yönetim biçimini halka anlattıktan sonra onay alması halinde kamu yetkisini kullanması halidir. Bu anlamıyla siyasi partiler demokrasinin vazgeçilmez unsurlarıdır.
Elbette yine anayasada belirlenen çerçeveye sadık kalmak koşuluyla;
Ne diyor Anayasa 68/4 maddesi “Siyasi partilerin tüzük ve programları ile eylemleri, Devletin bağımsızlığına, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, insan haklarına, eşitlik ve hukuk devleti ilkelerine, millet egemenliğine, demokratik ve laik Cumhuriyet ilkelerine aykırı olamaz; sınıf veya zümre diktatörlüğünü veya herhangi bir tür diktatörlüğü savunmayı ve yerleştirmeyi amaçlayamaz; suç işlenmesini teşvik edemez.”
Dostlarım,
Kadere bakın ki; Adalet ve Kalkınma Partisi hakkında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca laikliğe aykırı fiillerin odağı haline geldiği iddiasıyla 14 Mart 2008’de açılan ve 31 Mart 2008’de Anayasa Mahkemesi tarafından kabul edilen davada 11 üyeli Yüksek Mahkeme 30 Temmuz 2008 tarihinde karar verdi. Bu karara göre; 6 üye kapatılması, 5 üye ise hazine yardımının kesilmesi yönünde oy kullandı. Aralarında Recep Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül, Bülent Arınç’ın da olduğu 71 kişiye siyasi yasak öngören davada AKP, 1 oyla kapatılmaktan kurtuldu. Kapatmaya karşı olan ve AKP’nin hazine yardımının kesilmesi yönünde oy kullanan dönemin AYM Başkanı Haşim Kılıç ve AKP kurucusu Hüseyin Çelik 3 Haziran 2025 tarihli bildiriyle iktidar partisini hukuka davet etti.
Üzerinden bir buçuk ay geçen bildiri kamuoyunda yeterince tartışılmadı. Tarihin cilvesi mi öngörüsüzlük mü bilemem ama en azından Türkiye’de yaşayan her birey “ülkeyi yöneten siyasi partiler –Cumhur ittifakı- Anayasanın 68/4’üncü maddesinde belirlenen bu ilkelere uygun hareket ediyor mu?” sorusunu kendine sormalı.