Zigana Doğa Okulu Medya Ekolojik Duyarlılık Projesi çerçevesinde Zigana Doğa Okulu yetkilileri ve proje gönüllüleri Ankara Üniversitesi Herbaryum Müzesi'ni gezdi. Gezide herbaryum ve Türkiye'nin bitki çeşitliliği üzerine konuşuldu. Burada çeşitli açıklamalarda bulunan Emekli öğretim üyesi Prof. Mecit Vural, herbaryum ve yok olan bitkiler üzerine yapılması gerekenleri anlatırken, Ankara Üniversitesi Herbaryum Müzesi Müdürü de Herbaryum ve Herbaryum Müzesi hakkında bilgiler verdi. Vural çalışma alanının Türkiye'de yok olan ya da yok olmak üzere bitkiler olduğun anlatarak şunları söyledi: 'Çalışma alanım yok olan ya da yok olmaya yüz tutmuş bitki türleri. İnsanoğlu doğayı tahmin ettiğimizden daha hızlı şekilde tahrip oluyor. Bu tahribat insanın yerleşim yerlerinde daha fazla. Son yıllarda koruma çalışmalarına ağırlık vermiş durumdayım. Türkiye'nin her yerinde tahribat çok fazla. Sadece yüksek yerler tahribattan uzak. İnsanoğlu doğasını korumak zorunda olduğunun farkında değil, izinsiz mera bozma, tarla açma bitki çeşitliliğini yok ediyor. Bizim de dahil olduğumuz canlı grubunu ayakta tutan canlı kaynağı doğa. Bu habitat yok olunca parçalanınca bizim de geleceğimiz tehlikeye giriyor. Türkiye'deki endemik bitkilerin yarısı tehlike altındadır. Ankara'dan örnek verilecek olursa 90 bitki kaybolmaya yüz tutmuş tehlike sınıfında ve yaklaşık 30 tanesi kritik derecede.'

Vural, bitki çeşitliliğinin yok olmasında insan etkilerinin Hidroelektrik santrallerin (HES), çevre etki değerlendirme (ÇED) raporlarının da etkili olduğunu belirterek, 'Hidroelektrik santrallerin (HES) ve çeşitli projelerle ilgili ÇED raporlarının doğadaki bitkilerin yok olmasına neden oluyor. Gerçeği yansıtmayan raporlar veriliyor. Millet endemik lafından korkuyor. ÇED raporuna bakıyorsunuz bölgede endemik bitki yok diyor, sonra bir görüyorsunuz 8- 10 tane endemik bitki var ve bunlar tehlike sınıfında. Bu raporları veren kişilere ceza veremiyorsunuz ama bu raporu yazanların belirlenip, kara listeye alınması ve bir daha rapor yazmaması sağlanmalı. Mera olarak kullanacağımız alanlar daralıyor. Otlaklar bitiyor. Bir daha o canlıların dünyaya gelmesi mümkün değil. Bir alanda fabrika mı kuracaksınız, tarla mı açacaksınız bir kurul tarafında karar verilmeli. Ancak bizde herkes her şeyi çok iyi biliyor. Planlı yapılmıyor.' diye konuştu.

DOĞA İÇİN BİLİNÇ GEREK

Doğa tahbiratına karşı yapılması gerekenleri de anlatan Vural, 'Bilinçli otlatma yapılmalı. Tarla mı yapacaksınız, işletme mi kuracaksanız buna göre bilen birilerine danışarak ideal yerleri belirleyerek yapılmalı. Birçok uzmanımız var bunlardan yararlanabiliriz. Şehirlerimiz şu an yaşanacak halde değil ama şehir plancılar bunun için var onlara fikirleri sorularak şehirleşme yapılmalı aslında.' dedi. ANK Herbaryumu hakkında bilgi aldığımız Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi Herbaryumu'nun sorumlusu Öğr. Gör. S. Tuğrul Körüklü ise şunları söyledi: 'Ankara Herbaryumunun kurucusu Hikmet Birand'a ait bitki örnekleri, yerli bilim adamlarımızın topladıkları bitki koleksiyonlarının başında gelir. Önemli koleksiyonlar: P.Sintenis, Bornmüeller, Noë ve Manissadjian'a ait örneklerdir. Kuruluşundan itibaren ilk çalışanları olan Alman bilim adamlarından, K.Krause, F.Markgraf, G.Gassner, W.Kotte'ye ait örnekler ile W.Gleisberg, Balls ve Gourlay'a ait bir koleksiyon da bulunmaktadır. Osmanlı İmparatorluğu ordusunda doktorluk yapan H.Dingler ile Bağdat Demiryolunda mühendis olarak çalışan W.Siehe'ye ait bitki örnekleri de ANK herbaryumunda bulunmaktadır. Türkiye Florasının Editörü P.H.Davis ve birlikte Anadolu'dan bitki toplayan I.Hedge ve O.Polunin'e ait çok önemli bir koleksiyon ANK Herbaryumunda muhafaza edilmektedir.'' Körüklü, 'Türkiye Florası yaklaşık 9753 bitki türüne sahiptir ve bu türlerin 3035'i endemik yani sadece Türkiye sınırları içerisinde yetişen bitki türleridir. Buradaki herbaryumda çoğu Türkiye Florasına ait 200 binin üzerinde bitki örneği mevcuttur. Herbaryumların değerleri içerdikleri tip örnekleri ile de ölçülmektedir.' dedi.

'ÖNEMLİ KOLEKSİYONLAR BULUNMAKTADIR''

Bitki korumanın önemine değinen Körüklü, 'Dünyada bin 500'lü yıllardan beri bitkiler muhafaza edilerek saklanıyor. Bu noktada bitkiyi uygun şartlarda saklamak çok önemli. Sıcaklığı iyi ayarlayıp nemi sabit tutmak gerekiyor. Çok tropikal olan bölgelerde herbaryum yapılmaz zaman içinde böceklenir ve küflenir. Kağıdı ve kumaşı yiyen güveler bunlara da zarar verir. Eskiden ağır zehirler kullanılırmış civa, metil alkol gibi onlara batırılmış ama bu zehirler insanlara da zarar vermeye başlamış. Günümüzde derin dondurucuda bekletiliyor bitki, tam kuruduktan sonra -30,-50 derecelerde dondurucu da üzerinde parazit ve yumurtası tamamen geçtiğinde koleksiyona giriyor. Kesinlikle bitki herhangi bir işlemden geçmeden ve bu şartlar sağlanmadan herbaryum yapmak mümkün değil.'' diye konuştu.

'ANKARA'DA HERBARYUM DAHA KOLAY''

Ankara Üniversitesi Herbaryum Müzesi'nin koşullarını bitki koruma için uygun koşullarda olduğunu ifade eden Körüklü, 'Ankara, herbaryuma hava durumu bakımından uygun eminim ki aynı işlemleri Antalya'da yapsak çok sıkıntı çekeceğiz. Sıcaklığın 22-23 derece nemin de 40- 60 arasında sabitlendiği ortamlarda işimiz çok daha kolay oluyor. Hatta büyük herbaryumlar şu an yurt dışında eksi derecelerde bile muhafaza edebiliyorlar güve bulaşma riski oldukça fazla, güveye bulaşmış bitkiyi ve ortamı sonrasında temizlemek oldukça zor. Özellikle herbaryumda çalışan insanların buna iki üç kat daha dikkat etmesi gerekiyor. Bazı herbaryumlar böceklenme konusunda hala sıkıntı çekiyor. Böceklenme, ancak olduktan sonra fark edebileceğiniz bir şey. Yeni kurulan herbaryumların böyle bir sıkıntısı var. Yerine göre de değişebiliyor. Misal, herbaryum Karadeniz ve Akdeniz için zor çünkü devamlı ortamı klimatize etmeniz lazım. Müzelerde nasıl eşyalar, kıyafetler belli bir nem ve sıcaklıkta muhafaza ediliyorsa biz de bitkileri aynı bu hassasiyet ve titizlikle muhafaza ediyoruz.' açıklamalarında bulundu.

Editör: Haber Merkezi