Son yazımızda, ' 'Hukukun evrenselliği' kavramı, her ne kadar tarihsel bir özellik taşısa ve belirli bir dönemin ürünü olsa da, dayandığı temel itibarıyla çok eskilere uzanır' demiş ve şöyle devam etmiştik:

' 'Adaletin' temelini oluşturduğu düşünülen bazı değişmez 'ilkeler', kimi zaman 'dinsel emirler' kimi zaman ise 'evrensel hukuk ilkeleri' biçiminde ortaya çıksalar bile, çok eski zamanlardan bu yana geçerliliklerini korumuşlardır... Ve bu ilkeleri ihlal edenler 'vicdanları kanattıkları' için eninde sonunda topluluğun tepkisiyle karşılaşmışlardır.' ...

Toplumsal bir güç ya da siyasi bir partinin iktidarını pekiştirmek için hukuku bir araç olarak kullanma eğilimi ile 'evrensel hukuk ilkeleri' arasındaki çatışma, 'toplumsal değişim ve ilerleme' kavramı ile yakından ilişkilidir...

Tarihin belirli bir aşamasında kurulu düzen savunucuları ister dine isterse toplumbilime dayansınlar, kendilerine hizmet eden hukuk düzenini 'ebedi' ilkelere dayandırmaya çalışırken, değişimden yana olanlar mevcut hukuk düzeninin geçiciliğini vurgulamış ve onu siyasetin güdümünde yeniden şekillendirmeye çalışmışlardır.

Ancak bu süreç, basit ve 'çizgisel' bir süreç değildir...

Bazen 'değişim'den yana güçlerin kendi hukuklarını yaratmalarının ardından eski egemen güçler yeniden iktidarı ele geçirmiş ve onlar da eski düzeni yeniden oluşturmak için siyasetin gücünü kullanmışlardır.

***

Oldukça karmaşık görünen bu tablo içinde elimizde yön bulmamızı sağlayacak bir pusula var mıdır?..

Evet, vardır...

Bu pusula, 'tarihin ilerlemesi' kavramıdır.

***

Ne var ki, bu kavram da açıklanmaya muhtaçtır...

Bir bakış açısına göre insanlık ne kadar ilerlerse ilerlesin, karşısındaki temel sorunları çözememiştir; dolayısıyla ortada 'ilerleme' diye bir şey yoktur...

Günümüzde 'post-modern' tarih kavramı ve her türden 'eski rejim hayranlığı' bu bakış açısından etkilenmişlerdir.

***

Tarihin ilerlediği fikrinden yana olanlar da iki kategoriye ayrılabilir...

Birinci kategori, tarihin ilerlemesini bir noktaya kadar getirip orada durduranlardır... Örneğin Ortaçağ Avrupasında hukuku savunmak demek kralın ve kilisenin görüşlerinin yanılmazlığını savunmak demekti... Aristokrasi ve kilise açısından bu hukuk 'evrensel ve değişmez' bir nitelik taşıyordu! Yani tarih o noktada 'donmuştu'!

Daha sonra, 'burjuvazi'nin kanatları altında gelişen aydınlar tarafından 'vatandaşlık hukuku'na dayanan ve her bireyin evrensel olarak insan haklarından yararlanması gerektiğini savunan bir görüş geliştirildi...

Geçmişte aristokrasinin ve mutlakiyetçi devletin 'adalet' üzerinde kurduğu tekeli kırmak için geliştirilen bu görüş, ortaya çıktığı dönemde tarihsel ve toplumsal açıdan 'ilerici' bir nitelik taşıyordu...

Ancak o da zamanla bir 'tabu' niteliği kazandı.

***

İkinci kategoriye girenler ise, tarihi halen devam etmekte olan bir 'oluş süreci' olarak görmekte, 'bireysel adalet' kavramının 'burjuvazinin egemenliğini sağlamaya ve korumaya yönelik bir düşüncenin ürünü' olduğunu ve zamanla aşılacağını savunmaktadırlar...

Bu akımı da kendi içinde ikiye ayırmak mümkündür:

Bir bölüm, kapitalist sistemin ürünü olan bu kavramın gelecekte kurulacak sosyalist düzen içinde geçersiz hale geleceğini ve onun yerine 'sosyo-ekonomik eşitliğe dayalı' daha üstün bir 'adil düzen' kuracağına inanırken...

Bir başka bölüm, gelecekte kurulacak düzenin 'olası sayısız düzenden biri' olacağını ve onun da zamanla yerini bir başka düzen ve adalet fikrine bırakacağını savunmaktadır.

***

Sonuç olarak tarihsel bir bakış açısından 'hukuk' ve 'adalet' gibi kavramların insanlığın ilk dönemlerinden bu yana toplumsal dayanışmayı sağlama görevini gördüğünü, ancak bu kavramların içeriğinin toplumsal ve siyasal dönüşümle birlikte değiştiğini söyleyebiliriz...

Bu göreli bakış açısı, toplumların farklı kesimlerinin neden farklı adalet kavramlarına sahip olduklarını açıklar...

'Tarihin ilerlemesi' fikri ise, bu açıdan yapılacak tercih için 'objektif bir pusula' sağlar. Bu 'pusula'ya göre, örneğin kralın ya da kilisenin 'mutlak' adaletine karşı vatandaşın bireysel haklarına dayalı evrensel olarak geçerli bir adalet fikrini savunmak, daha ileri bir 'adalet' gerçekleşmedikçe tarihsel açıdan ilerici ve 'haklı' bir tutum almak demektir.

(Devam edecek)