Gürer, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda görüşülen yeni vergi düzenlemeleriyle ilgili konuştu. Getirilen teklifin vergi adaletini sağlamaktan uzak olduğunu belirten Gürer, “Vergiyle ilgili kanun Meclis Komisyonuna gelince, ‘Vergi adaletiyle ilgili bir düzenleme var mı?’ diye bakıyoruz, yok. Vergi âdeta dar ve sabit gelirliler için bir zulme dönüşmüş durumda. 36 maddelik teklif vatandaşa ek yük ve külfet getiriyor.” dedi.
"KANUN BEKLENTİLERİ KARŞILAMIYOR"
Teklifin vergiyle ilgili maddelerinin yanı sıra sigortayla ilgili düzenlemelerin de yeni sorunlar yaratacağını vurgulayan Gürer, “Kanun teklifinde geniş kesimlerin uzun süredir beklediği düzenlemeler yer almıyor. Cumhurbaşkanı yaklaşık üç yıl önce bir tweet attı: ‘Esnafa müjde, 9000 gün primi 7200 güne düşürdük.’ dedi. Aradan üç yıla yakın süre geçti, hâlâ bununla ilgili bir düzenleme yok.
Kadınlar işe başladıktan sonra doğum izni dönemini borçlanarak emekliliğe saydırabiliyor, ancak işe başlamadan önceki annelik süreci borçlanmaya dâhil edilmiyor. Kadınların bu konuda yıllardır süren mücadelesi ve beklentisi var, ama yine karşılık bulmamış.
‘Emeklilikte adalet’ ya da ‘tarihe takılanlar’ olarak adlandırılan kesim de bu teklifte unutulmuş durumda. EYT düzenlemesinde bir günle, hatta on yedi yıla kadar kaybı olan yurttaşlar var. Onlar için kademeli bir geçiş düzenlemesi yapılması bekleniyordu; ancak bu teklif, onların beklentisini de karşılamıyor.” diye konuştu.
"STAJ VE ÇIRAK MAĞDURLARINA İLİŞKİN HERHANGİ BİR ÇALIŞMA YOK"
Bütçe ve Plan Komisyonu’ndaki konuşmasında staj ve çırak mağdurlarının sorunlarına da değinen Gürer, “Kendilerini ‘staj ve çırak mağdurları’ olarak tanımlayan yurttaşlar, işe başladıkları gün emeklilikle ilgili yaşlılık sigortasının da başlatılmasını istiyor. ‘Geriye dönük primimizi ödeyelim, bu süreç bizim için de başlasın.’ diyorlar. Ancak bu konuda da herhangi bir çalışma görünmüyor.” ifadelerini kullandı.
SANAYİNİN BAŞKENTİ ADANA'DA TEKNİK DİREKTÖR VERGİ REKORTMENİ OLDU
Vergi sisteminde yaşanan adaletsizliklere dikkat çeken Gürer, “Vergi adaletli bir biçimde alındığı zaman anlamlı olur. Acıdır, düşündürücüdür; Millî Takım’ın Teknik Direktörü vergi rekortmenleri arasına girdi, hem de Adana’da. Adana, sanayinin başkenti sayılabilecek önemli bir merkezdi. Demek ki sanayici o kadar zor durumda ki artık topçuların veya antrenörlerin ödediği vergiler konuşuluyor.” dedi.
Gürer, Türkiye’nin zenginlerinin vergi listelerinde yer almadığına da dikkat çekerek, “Her yıl dünyada Türkiye’nin zenginleriyle ilgili araştırmalar yayınlanıyor ama o zenginlerin vergi listelerinde adlarını göremiyoruz. Kazançlarını yurt dışında tutuyor, Türkiye içinde değerlendirmiyorlar.
Öte yandan, Türk ürünlerinin üretici firmaları el değiştiriyor. Bir zamanlar ‘Turquality’ kapsamında milyarlarca lira destek verdiğimiz, Türk markasını dünyada temsil eden kuruluşlar bugün yabancı şirketlere dönüştü. Orada bu ülkenin her fakirinin, garibanının da hakkı var. Ancak yapılan düzenlemeler doğru yöntemlerle yürütülmediği için sorunlar büyüyor.” dedi.
“TÜRKİYE İTHALATÇI ANLAYIŞTAN KURTULAMADI”
Konuşmasında kayıt dışı ekonomiye de değinen Gürer, “Sürekli kayıt dışılıktan söz ediliyor ama 23 yıldır bu sorunla nasıl baş edileceği konusunda teknik bir anlayış ve kalıcı bir çalışma yapılmadı. Zaman zaman yama niteliğinde adımlar atılsa da sorunun bütününe yönelik ciddi bir çözüm yok. Türkiye, ithalatçı anlayıştan kurtulamadı; her alanda dışa bağımlılığı arttı. Kendi değerlerine sahip çıkılmadığı için ülkenin ekonomik sorunları da giderek derinleşiyor.” dedi.
“VATANDAŞIN CEBİNE ELİNİ SOKAN DEĞİL REFAHI TABANA YAYAN BİR ANLAYIŞA GEÇİLMELİ”
Gürer, vergi kanun teklifinin geniş kesimleri olumsuz etkileyeceğini vurgulayarak şu değerlendirmede bulundu:
“Bu vergi kanun teklifleri gelir artırıcı değil, gelirleri daraltıcı bir süreç yaratıyor. Bu da Türkiye’deki ekonomik sorunları artırır, yoksulluğu derinleştirir. Bugün açlık ve yoksulluk sınırının altında yaşayan milyonlarca insan inim inim inlerken, iktidarın onların cebindeki son kuruşa göz dikmekten vazgeçmesi gerekir. Artık vatandaşın cebine elini sokan değil, refahı tabana yayan bir anlayışa geçilmelidir.”