Bu sayı metreküpe vurulduğunda 60-70 bin adet mikroplastiğin varlığından bahsedebiliriz. Akyatan’da da benzer bir sonuç var. Burada gölün içerisindeki su miktarı dikkate alındığında mikroplastik miktarının trilyonlar, katrilyonlar seviyesine yükseldiğini söyleyebiliriz” dedi.

Hayatın her noktasında karşılaşılan ve zararı her geçen gün yeni bir çalışmayla kanıtlanan mikroplastikler doğal ekosistemleri tehdit etmeye devam ediyor. Kıyı lagünleri de özellikle mikroplastikler açısından giderek artan bir plastik kirliliği ile karşı karşıya ancak Türkiye'nin lagün sistemlerinde bu kirliliğin boyutları henüz tam anlamıyla bilinmiyor. Konuyla ilgili ülkedeki ilk kapsamlı değerlendirmeyi sunmayı amaçlayan ÇÜ Su Ürünleri Fakültesi Öğretim Üyesi ve Mikroplastik Araştırma Grubu Kurucusu Prof. Dr. Sedat Gündoğdu, Karadeniz Teknik Üniversitesi ve Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi'nden araştırmacıların da desteğiyle Akdeniz bölgesinde bulunan 5 lagün için bir çalışma başlattı. Üç üniversiteden akademisyenler birlikte Akyatan, Tuzla, Ağyatan, Çamlık ve Yelkoma lagünlerinde 2021-2022 yılları arasında kasım ve haziran ayları içerisinde yüzey suyu ve dip çamurlarından alınan örneklerle mikroplastik varlığı ile mevsimsel değişkenliği araştırıldı.

‘MİKROPLASTİK MİKTARI KATRİLYONLARA YÜKSELİYOR’

Ramsar Sözleşmesi kapsamında koruma statüsündeki bu sulak alanlarda mikroplastik kirliliği açısından elde ettikleri sonuçları paylaşan Prof. Dr. Sedat Gündoğdu, “Sudaki en yüksek mikroplastik seviyeleri Yelkoma ve Tuzla lagünlerinde tespit edilirken, dip çamurunda ise mikroplastikler en yüksek Akyatan Lagünü’nde tespit edildi. Çoğunluğu tekstil sektörü ve evsel atık sulardan kaynaklanan lifler en baskın mikroplastik türüydü. En fazla tespit edilen plastik tipi tarımsal üretimde seralarda, günlük hayatta en çok kullanılan ve geri dönüşüm tesislerinde de en çok işlenen polietilen ve polipropilendi. En fazla kirli bulduğumuz Tuzla Lagünü’nde litrede 60-70 arası mikroplastik tespit edildi. Bu sayı metreküpe vurulduğunda 60-70 bin adet mikroplastiğin varlığından bahsedebiliriz. Akyatan’da da benzer bir sonuç var. Burada gölün içerisindeki su miktarı dikkate alındığında mikroplastik miktarının trilyonlar, katrilyonlar seviyesine yükseldiğini söyleyebiliriz. Bu da önemli miktarda mikroplastiğin buralara hapsolduğunu ortaya koyuyor” diye konuştu.

'RAMSAR ALANLARDA MUTLAK KORUMA STATÜSÜ İŞLETİLMELİ'

Kirliliğin kaynaklarını ve alınması gereken önlemleri anlatan Gündoğdu şöyle devam etti:

“Lagünlerin çevresindeki tarımsal faaliyetlerde kullanılan plastiklerin tarlaya terk edilmesi, lagünlere drene olan kanalların etrafındaki evsel ve tarımsal çöpler ve Adana içindeki sanayi tesisleri kaynaklı kirleticiler doğrudan lagünlere ulaşıyor. Aynı zamanda Akdeniz’in akıntı sistemi yoluyla Türkiye kıyılarına Doğu Akdeniz ülkelerinden gelen çöplerin de zaman içerisinde parçalanması maalesef bu plastiklerin lagünlerin içine kadar girmesine neden olmaktadır. Bu beş lagün arasında en kirli olarak nitelendirilecek olan lagün olan Tuzla Lagünü önemli bir flamingo konaklama alanıdır. Bu mikroplastiklerin, bölgeyi üreme ve beslenme alanı olarak kullanan kuşlar tarafından da tüketilme ihtimali olduğunu göz önünde bulundurmak gerekiyor. Aynı zamanda burada lagün balıkçılığı da yapılıyor. Bu plastiklerin balıkların bünyesine de girmesi ve balıkların da mikroplastikli olarak pazara sunulması kaçınılmazdır. Bunun yanında bölgede kaplumbağaların yuvalama alanı olarak kullandığı bir de sahil bölgesi var. Çalıştığımız diğer lagünler de ciddi anlamda kirli bir profil sergiliyor. Örneğin dip çamurunda en yüksek mikroplastik miktarını tespit ettiğimiz Akyatan Lagünü’nün bu kirleticilerden sahip olduğu uluslararası statü göz önünde bulundurulduğunda mutlak olarak koruması gerekliliğinin işletilmesi ve gölü kirleten kaynakların elimine edilmesi gerekmektedir. Lagünler çevresindeki tarımsal faaliyetlerde plastik kullanımının azaltılması ya da engellenmesi, kanallar ve Seyhan Nehri aracılığıyla gelen geri dönüşüm kaynaklı plastik partiküllerin engellenmesi, ramsar alan olarak tescillenmiş alanların da olduğu bu doğa koruma bölgesinin korunmasına, iyileştirilmesine katkı sağlayacaktır.”

Kaynak: DHA