Gıda fiyatlarındaki yükseliş durdurulamıyor...
Üstelik bu, dünya genelinde gıda fiyatlarındaki düşüş sürerken oluyor...
Peki, bu durumun neden çaresi bulunamıyor?
***
Tıpta tedavinin birinci koşulu hastalığı kabul etmek ve onu yaratan etkenleri ortadan kaldırmaktır...
Aksi takdirde geçici önlemlerle kısmi bir iyileşme sağlayabilirsiniz, ama hastalığı yaratan etken tekrar etkisini gösterir...
Gıda enflasyonu, et ve süt fiyatları konusu da böyledir.
***
Önce “acı” gerçeğe bir göz atalım...
Elimizde Eylül ayı itibariyle yapılan gıda fiyatlarının uluslararası endeksi var...
BM Gıda Örgütü FAO tarafından hazırlanan bu endeksi TÜİK gıda fiyat endeksiyle karşılaştırdığınızda karşınıza şu gerçek çıkıyor: Dünyada gıda fiyatları tüm dünyada düşerken TÜİK endeksine göre yüzde 44,4 oranında artmış bulunuyor.
***
Üç yıllık endekse bakıldığında durumun daha da vahim olduğu görülüyor...
2022 yılında Covid salgını sona ererken uluslararası endeks ile Türkiye endeksi çakışmış durumdaydı...
2023 yılı içinde uluslararası endekste yüzde -25 düşüş görülürken Türkiye’de endeks yüzde +102’ye kadar yükseldi. 2024 yılı Ağustos ayında uluslararası endeks -1,1, Türkiye’de ise + yüzde 44,4 oldu...
Haziran 2023’te Türkiye, AB ve Dünya gıda fiyatlarını gösteren üç endekse baktığımızda ise sonuç şöyle: Yaklaşık üç sene önce üç bölgede de gıda fiyatları 100 iken dünyada 128 birime, Türkiye’de 366 birime, AB’de ise 130 birime yükselmiş (AB verisi mayıs ayını yansıtıyor).
***
Kısacası Türkiye’deki hazin tabloyu uluslararası fiyat eğilimlerinin yükselmesi ile açıklamak gerçekçi görünmüyor...
O zaman sebep ne?..
Bunu anlamak için gıdanın ana hammaddesi olan tarım ürünleri ile ilgili endekslere bir göz atmak gerekiyor. Örneğin tarımsal girdi fiyatları endeksine...
***
Eylül ayına ilişkin tarımsal girdi fiyat endeksi geçtiğimiz günlerde TÜİK tarafından yayımlandı. Buna göre; Tarım-GFE bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 31,83; on iki aylık ortalamalara göre ise yüzde 42,52 yükselmiş...
Hayvan yemindeki artış yüzde 28,10 olmuş; rekor artış ise veteriner harcamalarında görülmüş: yüzde 74,12...
Ulusal Kırmızı Et Konseyi fiyat endeksine göre 14.11. 2024 itibariyle dana eti geçen aya göre yüzde 3,9, kuzu eti ise yüzde 9 artmış. Geçen yıla göre dana etinde yüzde 49, kuzu etinde yüzde 84,9 yükselme gerçekleşmiş.
***
Hal böyle olunca “Vatandaş kırmızı ete beklediği fiyattan ulaşsın” gerekçesiyle bir kez daha çare hayvan ithalatında arandı...
Oysa bu yola daha önce defalarca başvurulmuş, ancak beklenen sonuç alınamamıştı...
Nedenini şu atasözü ile açıklamak mümkün: “Taşıma su ile değirmen dönmez!”
***
Canlı hayvan ya da et ithalatı yoluyla geçici olarak -belki- fiyatlar düşebilir...
Ancak bu ülkede üretim yapan besici eğer bu fiyatlarla rekabet edemiyorsa yapacağı tek bir şey kalır: Hayvanını kesime gönderip bu işten elini eteğini çekmek.
***
İşin arka planına bakıldığında sorunun yalnızca hayvan ya da et ithalatı ile sınırlı olmadığını görmek mümkün..
Hayvancılıktaki en büyük maliyet unsuru olan “yem”in yüzde 50’den fazlası ithal ediliyor...
Tarım yazarı Ali Ekber Yıldırım, bu konu ile ilgili bir yazısında “Hayvanlara bakacak çoban da ithal. Yani ithal edilmeyen bir şey yok” diyor.
***
Sonuç olarak tarım ve hayvancılık aynı kaderi paylaşıyor...
Türkiye kendi çiftçisini, besicisini yeterince destekleyemiyor. Tarımsal girdileri ucuza sağlayamıyor. Örgütsüz üretici tarladaki ürününü ya da besihanedeki hayvanının etini sütünü değerinden satamıyor. Ürün piyasaya çıktığında çok yüksek kâr oranlarıyla satılırken üreticinin eline geçen para işin maliyetini bile karşılayamıyor. Yalnız et ve süt değil gıda maddeleri üretiminde kullanılan tüm tarım ürünlerinin üretimi giderek azalıyor...
Öyle olunca da gelsin ithalat!