'Yirmibirinci yüzyılda sosyalizm' başlıklı yazılarımızın uzaması nedeniyle Dünya Kadınlar Günü olan 8 Mayıs'ta yazmayı planladığımız yazıyı bir gün gecikmeli olarak yayınlıyoruz...
Yılın yalnızca bir gününün değil her gününün kadınlara ait olmasını dilersek, mazeretimiz kabul edilebilir diye düşünüyoruz...
Yine de bir günü azımsamayalım... Çünkü hem dünyada hem de ülkemizde bırakın yılın bir gününü ömrü boyunca tek bir gün bile değeri bilinmemiş kadınların sayısı hiç de azımsanacak gibi değil.
***
Peki, neden 'yılın her günü kadınlar günü olsun' diyoruz...
Bunun nedeni çok açık...
Kadın, binlerce yıl boyunca aşağılanmış, hor görülmüş, hatta insandan sayılmamış; günümüzde halen bu durumu değiştirmeye çalışıyor.
***
Aslında antropolojik ve arkeolojik araştırmalar durumun her zaman böyle olmadığını gösteriyor...
İnsanlar, ilk çağlarda 'anaerkil' topluluklar oluşturmuşlar...
Çünkü o dönemde kadın insanlığın 'üretici' yanının tek temsilcisiymiş.
***
Kadının üreticiliği, insan üretmekle başlamış, bitki üreterek devam etmiş... Var olmakla yok olmak arasında bocalayan ilkel gruplar ancak kadının üretkenliği ve doğurganlığı sayesinde varlıklarını sürdürebilmiş ve onun bu gücü karşısında korkuyla karışık bir saygı duymuş...
Hatta onu doğa ile özdeşleştirmiş ve 'ana tanrıça' olarak simgeleştirerek tapmış...
O nedenle ilk çağ yerleşimlerinde hep doğum yapmakta olan ana tanrıça heykelcikleriyle karşılaşıyoruz.
***
Ne var ki, 'uygarlık' durumu değiştirmiş...
Çeşitlenen üretim araçları, kadının rolünü geri plana itmiş...
O da yetmemiş, savaşlar, başka toplulukların ürettiklerine el koyarak zenginleşmenin en 'kolay' yolu haline gelmiş.
***
Yine de kadının yerinden edilmesi binlerce yıl sürmüş...
Çünkü her 'kahraman' erkeği neticede bir kadın doğurmuş...
Ve en 'maço' kahraman bile savaşta ölümcül bir darbe yiyince 'Yandım anam' diye bağırmaktan vazgeçememiş!
***
Yine de kadın, 'mal' olarak görülmüş; alınmış, satılmış, haremlere kapatılmış, itilmiş kakılmış.
Ancak zamanla üretim genişleyip kadının işgücüne ihtiyaç duyulunca yeniden bir umut doğmuş...
Çalışan kadın, kapatıldığı 'kovuk'lardan çıkarılıp dokuma fabrikalarının tezgahlarının başına oturtulunca insan olduğunu yeniden hatırlamış ve mücadeleye başlamış.
***
Dünya Kadınlar Günü'nün tarihçesine bakılınca kadının 'ev emeği'nden kurtulup iş güç sahibi olmasının onun eşitlik mücadelesine ne kadar büyük bir katkı yaptığını hemen görüyoruz...
Bu konuda bize son derece doğru ve sağlam bilgiler veren bir yazıdan söz etmeden geçemeyeceğim...
Petrol-İş Kadın Dergisi'nin 2013 yılında yayınlanan 45. sayısında yayınlanan Selgin Zırhlı Kaplan'ın yazısından söz ediyorum.
***
Yazı şu bilgileri vererek başlıyor:
'1880'lerde hazır giyim endüstrisi, büyük ölçüde teknolojik gelişmelere uğrar. Hızlı nüfus artışı ve kentleşmeyle birlikte satış mağazalarının artması, giyim sektörünün hazır giyime yönelmesine yol açar. 1889'da 39 bin işçi istihdam eden kadın giyimi sektörü, on yılda bu sayıyı ikiye katlar. New York'un sanayi merkezi olmasının bunda büyük rolü vardır. Mal ve hammadde ticaretinin merkezinde oluşu, büyük depolara sahip olması, ipek ve yün ithalatçılarının, düğme ve her çeşit giysi aksesuarı üreticilerinin burada konumlanması hazır giyim sektörünün hızlı gelişmesine olanak verir....
'25 Kasım 1909'da yaklaşık 40 bin işçiyi istihdam eden, New York ve civari, Philadelphia ve Baltimore'dan 600 gömlek fabrikasında çalışan, yüzde 80'i kadın, 20 bin gömlek işçisi greve çıkar. Temel talepleri, alt işveren (o dönemdeki taşeronluk) uygulamasına son verilmesi; 52 saatlik çalışma haftası; günlük ücretsiz fazla mesainin 2 saati aşmaması; ücretlerde yapılan malzeme ve elektrik bedeli kesintilerine son verilmesidir.'
***
ABD tarihinde 'en büyük kadın grevi' olarak adlandırılan grev,, sonunda başarıyla sonuçlanır...
Çalışan kadınların taleplerinin büyük bir bölümü kabul edilir... Sadece bir şirket sözleşme imzalamayı reddeder: Triangle Gömlek Firması...
'Emekçi Kadınlar Günü' fikrinin doğmasında bu reddin doğuracağı çok acı bir olay en önemli rolü oynayacaktır.
(Devam edecek)