Türkiye bankacılık sektöründe dolandırıcılıkla mücadeleyi mevcut tablo ve geleceğe yönelik yol haritasıyla ele alan araştırma; banka yöneticilerinin görüş ve deneyimlerinin yanı sıra, güncel veriler ve uluslararası başarılı uygulamalar ışığında yalnızca mevcut sorunları değil, çözüm yollarını da ortaya koyuyor.

Son bir yıl içinde en sık karşılaşılan dolandırıcılık yöntemleri arasında oltalama gibi sosyal mühendislik saldırıları, zararlı yazılımlar, çalıntı kart ve hesap kullanımları ile sahte başvurular öne çıkıyor. Bu tehditler, kurumlar için yalnızca ciddi finansal kayıplara ve itibar zedelenmesine yol açmakla kalmıyor; aynı zamanda bireyler açısından da önemli ölçüde maddi kayba neden oluyor.

Bu tehditlerin sadece bankaların değil; e-ticaret, telekomünikasyon, teknoloji şirketleri ve kamu kurumlarının da gündeminde yer aldığına dikkat çeken araştırma, müşteri güveninin korunması ve sektörün sürdürülebilirliği için tüm paydaşların uyumlu ve proaktif bir yaklaşım benimsemesi gerektiğine dikkat çekiyor.

Türkiye’de bankacılık sektörünü temsil eden önemli aktörlerle gerçekleştirilen kapsamlı görüşmelere dayanan araştırma; mevcut uygulamalardaki geliştirme fırsatlarının yanı sıra, karşılaşılan zorlukları ve kurumların savunma kapasitelerini güçlendirmeye yönelik stratejik adımları ortaya koyuyor.

PwC Türkiye Finansal Suçlar, Uyum ve Kriz Yönetimi Danışmanlığı Lideri Dr. Gökhan Yılmaz, araştırmanın bulgularını şu sözlerle değerlendirdi:

“PwC’nin finans ekosistemindeki tecrübesi ve küresel bilgi birikimiyle hazırladığımız bu araştırma, güncel riskleri işaret etmekle kalmıyor; sahadaki iyi uygulamaları ve gelişime açık alanları da net biçimde ortaya koyuyor. Bulgularımız, sektör paydaşlarının ortak bir vizyonla hareket etmesinin; ulusal ölçekte etkin bir koordinasyon mekanizmasının kurulmasının; yapay zekâ destekli analitik modellerin etkin kullanımının ve insan faktörünü merkeze alan bütüncül bir yaklaşımın benimsenmesinin zorunlu olduğunu vurguluyor. Günümüzde finansal dolandırıcılık yöntemleri, özellikle karmaşıklaşan sosyal mühendislik saldırıları gibi dijital unsurlarla birlikte çok daha sofistike hale geliyor ve ortaya çıkan maddi kaybın yaklaşık %80’i doğrudan müşterilerin cebinden çıkıyor. Bu çarpıcı tablo, mücadelenin yalnızca bankaların tek başına üstlenebileceği bir sorumluluk olmaktan çıktığını açıkça gösteriyor. Etkin bir çözüm için tüm paydaşların ortak hareket ettiği güçlü bir ekosistem ve iş birliği anlayışı kritik önem taşıyor. Sahada çalışan banka ekiplerinin öncelikli ihtiyaçları arasında güçlendirilmiş yasal düzenlemeler, uzman insan kaynağı ve kurum içi bağımsızlık öne çıkıyor. Tüm paydaşların dahil olacağı bir iş birliği modeliyle standartların tesis edilmesi ve güçlendirilmesi, kurumların savunma kapasitesini artıracak ve risklere karşı daha hazırlıklı bir yapıya geçişi hızlandıracaktır.”

Muhabir: Cemil Cahit SARAÇOĞLU