''Yakında kazıya başlıyoruz'' dedi yıllanmış dostum.
Şaşkınlığım geçince de ''hayrola, ne kazısı bu'' diye sordum.
''Petrol işine giriyorum'' dedi tüm ciddiyetiyle...
Çalışma hayatı memurlukla geçmiş dostumun emekliliğine birkaç yıl kaldığı bir dönemde verdiği yanıt beni daha da meraklandırdı.
Aldığı maaşla geçimini güçlükle sürdürüyordu ama, boyunu aşan böyle bir maceraya atılmasına da hiç gerek yoktu.
Anlamadığı, bilmediği bir alan…
Hoş bilse ne olacak?
Bu işler, büyük iş.
Öyle üç-beş kuruşla olacak iş değil.
''Nereden çıktı şimdi bu petrol işi'' diye sordum, ardından da ekledim:
''O işler büyük sermaye gerektirir. Tecrübe gerektirir. Sen ne anlarsın petrolden, petrol işlerinden?''
''Baksana'' diye başladı söze, bilgiç bir edayla da devam etti:
'' Senin haberin yok galiba. Karadeniz'de doğal gaz keşfinin ardından, Ağrıda'da altın madeni bulunmuş. Hem de ne buluş. Bir yandan doğal gaz, bir yandan altın. Ülkeyi düze çıkarır''
''Eee…'' dedim merakla, ''bunun senin petrol işiyle ne ilgisi var?''
''Baksana'' dedi;
''Her yerden zenginlik fışkırıyor''
Ben şaşkın şaşkın bakarken, o hala konuşuyordu.
Oturduğu bitişikteki evin arka bahçesinde keşif yapmış, en kısa sürede kazma kürekleri kuşanıp sondaja başlayacakmış.
Bunları söylerken yüzünde büyük bir ciddiyet hakimdi.
Biliyorum. Hayatın yükü omuzlarında ama. Doğrusu bu durumda olduğunu tahmin etmiyordum.''
Konuyu değiştirip, üzüntümü belli etmeden yanından ayrıldım.
Gece yatarken bir ara aklıma takıldı.
Sonra uykuya dalmışım.
Bir gürültüyle sıçradım alacakaranlıkta.
Dostumun oturduğu binanın bahçesinden garip sesler geliyordu.
Dikkatle kulak kabarttım…
Pandemi yasakları nedeniyle aç kalan kediler, birbirleriyle dalaşıyorlardı.
Buldukları bir ekmek parçası için hırlaşıp duruyorlardı.
Aklıma dostumun söyledikleri geldi.
''Şakaydı'' herhalde diye mırıldanıp, yeniden uykuya daldım.