Ankara Kulübü Derneği’nin 100. Yıl Etkinlikleri kapsamında düzenlenen "Ankara Söyleşileri" dizisinin konuğu "Ankara Manzarası Tablosunun Hikayesi: Surdaki Sır" konu başlığı ile yazar Seçkin Küskü oldu.
Ankara Konağı Başkent Salonu’nda yoğun katılımla gerçekleştirilen söyleşide, Türkiye’de bir tablo hakkında yazılan ilk roman olma özelliği taşıyan “Surdaki Sır” romanının araştırma ve yazım süreci ile tablonun içeriği yazar Seçkin Küskü tarafından paylaşıldı.
Ankara Manzarası adlı tablonun dört asır öncesine ait Ankara'nın bilinen ilk resmi olduğunu vurgulayan yazar Seçkin Küskü, tablonun Başkentin tarihine ışık tutan önemli bir kültürel miras değeri taşıdığını söyledi.
Küskü, "Ankara Manzarası" tablosundan ilhamla roman kurgusuyla kaleme aldığını belirttiği “Surdaki Sır” adlı romanın yazım süreci hakkında şunları söyledi:
"Tablo 2018 yılında Ankara’ya geldi ve hakkında Koç Müzesi’nde bir seminer düzenlendi. Bu muhteşem eseri o gün gördüm ve saatlerce göz göze bakıştık. İşte o an ‘Ben bu tablonun romanını yazarım’ dedim. Surdaki Sır, alıştığımız roman formatının biraz dışında. Şöyle ki; 11 hikâyeden oluşan bir bütün hikâyeyi kapsıyor. Romanı büyük oranda tarihi gerçeklere uygun olarak kaleme aldım. Dönemin sosyal, kültürel ve ticari hayatını akademik makalelerden ve kitaplardan araştırdım. Ankara’ya gelen seyyahların çizimlerini ve yazılarını inceledim. Zaten çocukluğumdan bu yana bildiğim mekânları tekrar tekrar gezdim. Bu süreç tam dört yıl sürdü. Evliya Çelebi’nin Ankara ziyaretinden, Sultan İbrahim’in samur düşkünlüğüne, Ankara’daki Kalenderi dervişlerden, Ahilik ve Seymen kültürüne, Osmanlı’da kölelik müessesinden rönesans ve sanat tarihine kadar onlarca konuyu çeşitli kaynaklardan merak ve zevkle araştırdım. Yoğun ve yorucu bir dört yıl geçirdim. Romanım taslak haline geldikten sonra 22 akademisyenin onayından geçti ve sağ olsun yayımlanması konusunda görüş bildirdiler, bana öncü oldular." dedi.
Küskü, "Dünyada bir tablo hakkında yazılmış sadece dört roman var ve ‘Surdaki Sır’ bunlardan biri. Sanat tarihçileri tablonun yapım yılı hakkında net bir tarih veremiyor. Tabloda ressamın imzası ya da ismi yok. 17. ya da 18. yüzyıl olarak görüş bildiriyorlar. Ancak ben kitabımı 17. yüzyıla kurguladım. Şöyle ki; bu konudaki en önemli dayanağım tablodaki Augustus Mabedi’nin tavanının olması. Araştırdığım makalelerde mabedin tavanı 17.yüzyılın sonlarında yıkılmış. Dolayısıyla tablo 18. yüzyılda yapılmış olamaz. 1617 yılında Osmanlı ve Hollanda arasında bir ticaret antlaşması yapılıyor ve o tarihten itibaren Hollandalı tüccarlar, özellikle İzmir üzerinden ticaret kervanlarıyla Ankara’ya geliyor. Hatta Ankara’ya yerleşerek hayatının sonuna kadar Ankara’mızda yaşayan Hollandalılar var.
Gerek Osmanlı coğrafyasında gerekse Avrupa coğrafyasında gelişen tarihi olaylar sanki bir puzzle gibi 1648-1650 yıllarında Ankara Manzarası ile birleşti ve Surdaki Sır doğdu. Ankara Keçisi ve sof kumaş yüzyıllarca Ankara’nın ‘beyaz altın’ı olarak anılmış ve şehrin neredeyse tüm ticaret hayatı tiftik ve sof kumaş üzerine kurulu. Dolayısıyla ticaret kervanlarının kesişim noktası konumunda. O dönem özellikle İngiliz ve Hollanda gemilerinin yelkenleri sof kumaştan imal ediliyor. Sofun su geçirmez ve çabuk kuruyan bir yapısı var. Oldukça dayanıklı ve ipeğe çok yakın bir kumaş. Ankara’ya Arap yarımadasından ve Türkistan coğrafyasından da gelen tüccarlar var. Özellikle siyah tiftikten dokunan çadırlar çöl şartlarına çok uygun. Çünkü bu çadırlar zehirli haşereleri uzak tutuyor. Kolay katlanıp açılıyor. Gündüzleri serin, geceleri ise sıcak oluyor. ‘Surdaki Sır’ sanki yazılması için evrende bir yerlerde duruyordu ve bana kısmet oldu. Bir kelime için üç ay düşündüğümü hatırlıyorum. Ankara kadim bir şehir. Kronolojik bir sıralama yaptığımızda Nuh Tufanı’ndan bugüne kadar kutsal ve tılsımlı bir şehir olduğuna inanıyorum.
Ankara’ya dair iki hayalim var. Bunlardan biri sembolikte olsa keçi sürülerinin ve çobanlarının bu tarihi sokaklarda gezmesi. Şöyle ki; Ankara Kalesi’ni her yıl binlerce yerli ve yabancı turist ziyaret ediyor. Ankara Keçisi ve sof kumaşın işlenme evrelerini canlı olarak bu ziyaretçiler görebilir. Bu sayede Ankara’mıza ait en kıymetli ürünümüzü sergileyebilir ve gelecek kuşaklara bu kadim kültürümüzü aktarabiliriz. İkincisi hayalim ise önümüzdeki 50 yıla dair. Bu da 3. Sur’un inşası! Bu sur, tırnak içinde bizim ‘Ağlama Duvarı’mız ve er ya da geç inşa edilmesi gerektiğini düşünüyorum." dedi.
Ankara Kulübü Derneği Genel Başkanı Dr. Metin Özaslan da söyleşi programının konuğu yazar Seçkin Küskü ile programın koordinatörü Dernek Genel Sekreteri Kadir Çimen’e ve katılımcılara teşekkür etti.
Bu tür etkinliklerin kentin sahip olduğu tarihsel bilince büyük katkılar sağlayacağına inandığını vurgulayan Özaslan, bilgilendirici ve farkındalığın oluşturulmasına katkı sağlayan bu tür söyleşilerin ilerleyen dönemde de devam edeceğini belirterek, şunları kaydetti:
“Geçmişten gelen değerlerimizi daha iyi anlamak için çok sayıda tarih araştırmasına, belgelerin incelenmesine ve yorumlanmasına, bunlara dair yeni anlayışların ve kaynakların artmasına ihtiyacımız var. Bu anlamda Ankara Kulübü Derneği olarak her zaman tarihi kültürel değerlerimizin sahiplenilmesi ve en rafine bir şekilde aktarılması noktasında Ankara’da öncü olmaya ve sorumluluk üstlenmeye devam edeceğiz.”