Son yazımızda yirminci yüzyıla damgasını vuran 'bilimsel sosyalizm'in, kapitalizmin ortadan kaldırılmasını, emeğin ürününün ilk aşamada 'eşit haklar' daha sonraki aşamalarda ise 'ihtiyaçlar' göz önüne alınarak paylaştırılmasını öngördüğünü belirtmiş...
Geçtiğimiz yüzyılda bir çok sosyalist ülke kurulmasına karşın bu öngörünün hayata geçirilemediğini söylemiş...
Ve yirmibirinci yüzyılda hızla gelişmekte olan 'digital devrim' ve 'yapay zeka' gibi olguların 'sosyalist' dünya görüşü üzerinde ne tür etkiler yaratabileceği sorusunu sormuştuk.
***
İçinde bulunduğumuz yüzyılın en önemli olgusu, iş sürecinde canlı emeğin yani insani işgücünün yerini hızla bilgisayar ve robotların alması...
'Hizmet sektörü' de dahil olmak üzere çalışma hayatının tüm alanlarında çalışan nüfus sayısı hızla azalıyor ve daha kaliteli işgücüne ihtiyaç duyuluyor...
'Gelişmiş' ve 'gelişmekte olan' ülkeler arasında küresel eşitsizlikler artarken aradaki teknolojik uçurum giderek genişliyor...
Yoksul ülkelerden 'gelişmiş' ülkelere kitlesel göç hareketi nedeniyle gelişmiş ülkelerde ırkçılık eğilimleri güçleniyor.
***
Bu süreci olumlu yöne kanalize etmenin tek bir yolu var:
Çalışma sürelerini azaltarak teknolojik gelişmenin sağladığı üretim artışından daha fazla insanı yararlandırmak; başka bir deyişle refahı paylaşmak...
Ne var ki, somut gelişmeler bu yönde seyretmiyor.
***
'Gelişmekte olan ülkeler' açısından ise durum çok daha karmaşık ve vahim...
Bu ülkeler, bazı istisnalar dışında geçtiğimiz son yıllarda küresel ölçekte yaşanan 'para bolluğu'ndan yararlanarak '4. sanayi devrimi' olarak adlandırılan süreci ıskalamakla kalmamış, sağladıkları kaynakları üretken olmayan harcamalarla eriterek altından kalkılması mümkün olmayacak ölçüde borçlanmış durumdalar...
Üstelik, içinde bulunduğumuz dönemde küresel çelişkilerin artması ve 'çok kutuplu dünya'ya geçişin sancıları bu ülkeleri dış müdahalelere açık hale getiriyor.
***
Bu koşullar, Venezuela örneğinde de gördüğümüz gibi 'sosyalizm' arayışlarını gündeme getirse de bu arayışlar 'ulusal mücadeleler'in gölgesinde kalıyor...
Bütün bunlardan çıkaracağımız tek bir sonuç var:
İçinde bulunduğumuz dönemde 'sosyalist' akımlar, 'gelişmiş' ülkelerde demokratik, 'gelişmekte olan' ülkelerde 'ulusal ve demokratik' görevlerin yerine getirilmesine ağırlık vermek zorundalar.
***
Burada özellikle 'sosyalist akımlar'dan söz ediyoruz, çünkü 'sosyal demokrat akımlar' günün gerçeklerini görmenin çok uzağındalar...
Türkiye'den bir örnek verecek olursak, daha iki gün önce sosyal demokrasinin temsilcisi olan CHP'nin Genel Başkanı, 'CHP sağa kaydı' eleştirilerine cevap verirken, 'Sağa mı kaydı, sola mı kaydı? Bunların hepsi hikaye. Sağ-sol kavramları 18. yüzyılın kavramları, yahu 21. yüzyıldayız.' dedi... Böylece de günümüz gerçeklerinden ne kadar bihaber olduğunu gösterdi...
'Sosyalist akımlar' açısından da durum pek parlak değil... Çünkü o akımların ağırlıklı bölümü 'ulusal' görevleri üstlenmek yerine 'enternasyonalizm' adına 'etnik milliyetçi' akımların (dolayısıyla Batılı emperyalist güçlerin) çekim alanlarına girmiş durumda.
***
Toparlarsak...
İçinde bulunduğumuz yüzyılda, yirminci yüzyıl sonlarında 'pax Americana' (ABD barışı) şemsiyesi altında 'küresel bir demokratizasyon' yaşanacağı, sınırların giderek 'geçirgen' hale geleceği, sınıfsal farklılıkların azalacağı, açlık gibi sorunların digitalleşmiş bir 'yeşil devrim' sayesinde ortadan kalkacağı hayalleri son bulmuştur...
Dünya, 'tek kutupluluktan' çok kutupluluğa geçiş sürecinin sancılarını yaşamakta, ticaret savaşları yerlerini vekalet savaşlarına bırakmaktadır...
'Vekalet savaşları', daha büyük küresel savaşların yolunu açmaktadır...
Gelir dengesizliği buna bağlı olarak açlık ve yoksulluk artmaktadır.
***
Ülkemiz bu çelişkilerin tam ortasında yer alan çok hassas bir bölgede yer almaktadır...
Dolayısıyla bu gelişmeler karşısında yapılması gereken şey akılcı, ulusal çıkarları ön plana alan, ekonominin kendi ayakları üzerinde durmasını amaçlayan bir 'yol haritası' hazırlamak ve bu programı hayata geçirmeye çalışmaktır...
'Sosyalist akımlar' bu gerçekleri göremez ve bu göreve talip olamazlarsa bırakın gerçekten sosyalist olmayı 'demokrat' çizgide bile kalmakta zorlanırlar.