Ailemizin bir ferdinin yaşadığı ciddi sağlık sorunlarıyla ilgilendiğimiz için yazılarımıza kısa bir süre ara vermek zorunda kaldık; bu vesileyle bizleri arayan, soran tüm dostlara teşekkür ediyor, okurlarımıza tekrar “merhaba” diyoruz.
***
Şu sıralar gündemi belirleyen en önemli konu yerel seçimler...
Seçime katılan partilerin adaylarının büyük bir bölümü adaylarını belirlediler...
Ve ortalık fena karıştı!
***
Burada iktidar/muhalefet ayrımı yapmadan bir gerçeği vurgulamakta yarar var: Bu seçimlerde farklı siyasetler değil, kişiler ve onların temsil ettiği yapılanmalar yarışıyor. Belediye başkan adaylarını da bu kişiler belirliyor...
Tabii bu noktada iktidar partileri ile muhalefet partileri arasında bir ayrım ortaya çıkıyor...
İktidar partilerinin adayları seçim kampanyalarını sürdürürken iktidarın tüm gücünden yararlanırken muhalefet temsilcileri daha işin başında yarışa “handikaplı” bir şekilde başlamak zorunda kalıyor.
***
Bunun en açık örnekleri, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yaklaşımlarında görülüyor... Görevine başlarken “üzerime aldığım görevi tarafsızlıkla yerine getirmek için bütün gücümle çalışacağım” sözleriyle yemin etmiş bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan, daha önce Hatay’da yaptığı “oy vermeyene hizmet yok” mealindeki konuşmasının bir benzerini geçtiğimiz günlerde Ordu'da yaptı ve "Bu kardeşiniz bu ülkenin Cumhurbaşkanı mı? Cumhurbaşkanı AKP'li Erdoğan. Hükümet onda. Dolayısıyla yerel yönetimde de burada AKP'li bir büyükşehir ve ilçe belediyeleri olduğu zaman Ordu'nun kılına zarar gelmez" dedi. Erdoğan bir başka açıklamasında da "Bizim olmadığımız bir büyükşehir belediyesi doğal gazı nasıl getirecek? Biz varsak doğal gaz var, biz yoksak doğal gaz yok." ifadesini kullandı...
Bu tür söylemlerin yerel seçimlerde etkili olacağı ve iktidar partileri lehine bir faktör oluşturacağı çok açık.
***
Muhalefet partilerine gelince...
Onların en büyük derdi “parti içi kavgalar”...
Artık siyaset deyince o partilerde bu tür kavgalardan başka bir şey akla gelmiyor...
***
Örneğin, ana muhalefet partisi CHP son genel seçimlerin ardından bir yönetim değişikliği yaşadı; ama izlediği siyasette hiçbir değişim olmadı...
Bu durum aday belirleme yöntemlerine de yansıdı; adaylar yine tepeden inme bir biçimde kâh “toplumsal popülaritelerine”, kâh sözde kamuoyu araştırma şirketlerinin “empozelerine”, kâh genel merkeze yakınlıklarına bakılarak belirlendi...
CHP Genel Başkan Yardımcısı Koza Yardımcı, bu tür sorunlar nedeniyle birkaç gün önce "Yaptığım tüm uyarılara rağmen vicdan yaralayan uygulamalar ısrarla devam etti. CHP örgütlerinden ve seçmenlerimizden gelen tepkilere kulak tıkamamı kimse bekleyemez" diyerek görevinden istifa etti.
***
Daha çarpıcı bir örnek ise Depremden en çok etkilenen bölge olan Hatay’da belediye başkan adayı belirlenirken görüldü. Kenti yıkan depremin hemen ardından yaptığı müteahhitleri kollayan açıklamasıyla tepki toplayan CHP’li belediye başkanı Lütfü Savaş, kamuoyu yoklamalarında yüksek puan aldığı gerekçesiyle yeniden aday gösterildi. Yükselen tepkiler Savaş’ın Hatay’da pek de popüler olmadığını kanıtlayınca, Genel Başkan Özel, Lütfü Savaş’ı adaylıktan çekebileceklerini ifade ederek yeniden anket yaptıracaklarını ve “daha iyi bir alternatif” sunulması halinde adayı değişebileceklerini söyledi. Bu arada Şişli’deki belediye başkanlığı sırasında benzer uygulamalarıyla tepki toplayan Mustafa Sarıgül’ün de adaylar arasında gösterildiği bir anket de yapıldı, ama anketler Hatay’da CHP’nin AKP’nin gerisinde kaldığını göstermekten başka bir işe yaramadı.
***
Bu durum yalnızca CHP açısından geçerli değil...
İYİ Parti’de de işler karışık; aday olamayan anında kazan kaldırıyor ve “siyasi” geleceğini başka bir partide arama yarışına katılıyor...
Örneğin istifa eden İstanbul il yönetim kurulu üyeleri adına konuşan İYİ Parti Kurucular Kurulu Üyesi ve Eski Genel İdare Kurulu Üyesi Binnur Karadağlı, düne kadar hizmet ettiği liderine şu sözlerle meydan okudu:
“Bu parti sizin aile şirketiniz mi ki hesap verme gereği duymadınız? Yapılan bu alakasız tercihlerinizle ilgili açıklama yapmak yerine bu durumu sorgulayan parti mensuplarının gözlerinin içine baka baka kongrede 'defolun, defolun' diye bağırıp çağırmak, hakaret etmek nasıl bir pişkinliktir? Herkes kötü, herkes hain olabilir ama genel başkan bunca tutarsızlığa ve beceriksizliğe rağmen hep olduğu yerde kalır. Genel başkanın eşinin, oğlunun ve sekreterinin hükümranlık sürdüğü bu ortamda biz artık olmayacağız.”
(Devam edecek)