Dün yayınlanan yazımızda ABD Başkanı Trump'ın Türkiye'nin Fırat'ın doğusunda başlattığı operasyon konusundaki çelişkili açıklamalarına değindikten sonra şunları söylemiştik:

'Bu çelişkili mesajlar, ya Trump'ın kendisinin çok zor durumda olduğunu...

Ya da operasyon öncesinde bir takım koşullar ileri sürerek (ki bunlar operasyon alanlarının sınırlı tutulması ve IŞİD'li tutsakların devralınması gibi koşullar olabilir) Türkiye'ye 'yeşil ışık' yaktığını, ancak operasyonun başlamasının ardından 'koşulsuz ret' tavrını benimseyerek müttefikini zor durumda bıraktığını düşündürüyor...

Eğer bu düşünce doğruysa, Trump'ın tavrı ancak 'tuzak kurmak' olarak tanımlanabilir.'

***

Bu ihtimallerin hangisinin geçerli olduğunu bilemeyiz...

Ancak hem Trump'ın bir tutarsızlık sorunu olduğu hem de ABD içinde kendisine karşı güçlü bir muhalefet bulunduğu ve bu muhalefetin onu zaman zaman böylesi çelişkili tutumlara sürüklediği açıkça görülüyor...

Trump'ın yaptığı her açıklama yeni çelişkiler içeriyor ve tartışmalar yaratmaya devam ediyor...

Örneğin en son yapılan iki açıklamanın ilkinde şunlar söyleniyor:

'Kürtlere silah ve finansal anlamda büyük miktarlarda para harcadık. Tüm söylenenlerle birlikte biz Kürtleri seviyoruz. Şu an orada farklı oluşumlar var. PKK var. Onlar farklı bir oluşum ve bizimle çalıştılar. Bu sert bir grup fakat bizimle çalıştılar. Onlar toprakları için savaşıyor. Yani 'Bizimle birlikte savaştılar' diyorsunuz. Evet. Toprakları için savaşıyorlar'

Hemen ardından yapılan şu açıklama da öncekinin bir devamı ve teyidi niteliğinde:

'Türkiye uzun süredir Kürtlere saldırma planını kuruyordu... Bazıları bölgeye asker göndermemizi ve tekrar yeni bir savaş başlatmamızı istiyor. Türkiye NATO üyesi. Türkiye, kurallara göre hareket etmezse onları ağır finansal yaptırımlarla vururum.'

***

Yani ABD devlet başkanı, artık 'SDG' ya da 'PYD' gibi 'kamuflajlı' adlandırmaları bir kenara atarak kendilerinin bugüne kadar terör örgütü olarak niteledikleri ve liderlerinin başına ödül koydukları PKK ile birlikte çalıştıklarını...

Ve ABD'nin 'stratejik müttefiki' olan Türkiye'de PKK'nin 'toprakları için savaştığını' açıkça söyleyebiliyor...

Dahası, kendisinin 'yeşil ışık' yaktığı açıkça belli olan ancak sonradan kendisi tarafından 'işgal' olarak adlandırılan son operasyonu bu kez 'Kürtlere saldırma planı' olarak niteliyor ve Türkiye 'kurallara göre savaşmazsa' finansal yaptırımlarla 'vuracağını' bir kez daha 'teyit' ediyor!

***

Bunlar, siyasi bir analizle açıklanabilecek 'normal' durumlar değildir!.. Hiçbir devlet adamı bugüne kadar 'dostlarına' karşı böyle bir dil kullanmamıştır...

Düşünün ki bu adam dünyanın en büyük askeri ve ekonomik gücüne sahip ülkenin başında bulunmaktadır...

Ve Türkiye'nin başlattığı operasyonun kaderi bir ölçüde bu adamın tavırlarına bağlıdır!

***

Evet, Trump'a karşı ABD'de güçlü bir muhalefet vardır ve bu muhalefet son operasyondan sonra Lindsay Graham gibi etkili bir politikacının öncülüğünde hem Trump'a hem de Türkiye'ye karşı 'bayrak açmış' durumdadır!...

Daha önceki yazımızda da belirttiğimiz gibi Trump'ın Türkiye'nin operasyonu ile ilgili yayınladığı ilk mesaj ve çekilme kararı, ABD'nin etkin çevrelerinde 'Sen nasıl olur da Suriyeli Kürt müttefiklerimizi satarsın' şeklinde tepkilere neden olmuş ve Trump yeni sıkıntılarla karşı karşıya bırakmış bulunmaktadır...

Ama bütün bunlar, yine de bu kadar 'gaf' ve çelişkiyi açıklamaya yetmez.

***

O nedenle, 'Canım adama fazla yüklenmeyin aslında kendisi iyi ama çevresi kötü' türünden güzellemelerle durumun ciddiyetini görmezden gelmek yanlıştır...

Nitekim, bu satırları yazdığımız sırada Trump'tan gelen bir başka açıklama da bu tespitimizi doğrulamaktadır...

Açıklama şöyle:

'Önümüzde 3 seçenek var: Binlerce asker gönderip askeri açıdan kazanmak, Türkiye'yi yaptırımlarla finansal açıdan çok sert şekilde vurmak ya da Türkler ile Kürtler arasında bir anlaşmaya aracılık etmek.'

***

Kısacası...

Karşımızda büyük bir gücün başında bulunan ama ne yapacağı belli olmayan bir 'stratejik müttefik' vardır ve önümüzdeki günlerde bu 'müttefik'ten gelebilecek yaptırım ve eylemlere karşı hazırlıklı olmak gerekmektedir...

Hiç kuşkusuz, bu önlemlerin en akıllıca olanı, Rusya ve İran'la ilişkilerimizi bozacak işlerden kaçınmak ve Suriye yönetimi ile ilişki kurarak Adana Mutabakatını iki ülkenin işbirliğiyle hayata geçirmektir.