Sonbahar soğuk yüzünü gösterince karamsar düşünceler de sardı dört bir yanı.

Güneşin, yüzünü gösterdiği saatlerde yürek ısıtan bahar havası, akşam olup da karanlık basınca endişeli bir bekleyişe bırakıyor yerini.

Kalın giysiler, battaniyeler şimdilik örtüyor karamsarlığın üstünü.

Ekim bitmek üzere, Kasım da zar zor atlatıldı diyelim, peki sonrası.

Sonrası zor.

Artan fiyatlar nedeniyle barınma, ısınma, ulaşım, giyim harcamaların üstesinden nasıl gelineceğinin içinden çıkılmaz hesaplamaları bile yetiyor insanları canından bezdirmek için.

Aydınlık günlere dair bir ışık da görülmüyor ki moral olsun.

Öyle projektör ışığı da değil, bir lüks lambasının aydınlığı yeterli olacak belki tünelin ucundan yansıyan ama, yok işte…

Daha doğrusu bir var, bir yok…

Serap misali…

Yetkili ağızlardan çıkan moralleri ayakta tutan sözler, gerçekler karşısında inandırıcılığını yitiriyor.

Örneğin enflasyonun dizginleneceği yönündeki açıklamalar…

Gıdadaki girdi maliyetlerindeki artışlar, benzin fiyatlarına yapılan zamlar mutfaktaki yangının süreceğine işaret ediyor.

Tarım sektörü de zorda. Girdi maliyetlerinde gerçekleşen yüzde 6.94 oranındaki artış, gıda piyasasını olumsuz yönde etkileyecek.

Belli ki bu kış yine zor geçecek.

Pembe vaatler yine buz tutacak

Bir yanda soğuk, öte yanda yokluk…

Alıcı zorda da satıcı değil mi?

Kısa bir Hal turu, gelinen noktayı gözler önüne seriyor.

Etiketlerdeki rakamlar 20 lira, 30 lira…

Alırken dikkat…

Etikette iri puntolarla yazılmış olan rakam ürünün kilosunun değil, yarım kilosunun fiyatı.

‘’Yarım’’ sözcüğü büyüteçle bile zor görülecek kadar küçük yazılınca aldatmaca da gözlerden kaçıyor.

Giderek yaygınlaşan bir satış aldatmacası…

‘’Ver iki kilo’’ deyip, çarpılmak da var…

Geç de olsa ‘’kurnazlığı’’ fark edip, alınan malı iade etmek de…

Bakalım daha neler görüp,

Neler yaşayacağız…

Hele şu kışı da bir atlatalım…

Sonrası mı?

Nasıldı ünlü tirad?

‘’Olmak, ya da olmamak’’

İşte bütün mesele bu…