Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı önderliğinde 26'ncı Adalet ve Demokrasi Haftası kapsamında, 'Şiddetsiz Bir Türkiye'de Yaşamak ve Yaşatmak İçin Forum' düzenlendi. Forum Şiddetsiz Toplum Derneği tarafından düzenlendi. Forumun açılış konuşmasını gerçekleştiren Şiddetsiz Toplum Derneği Başkanı Rıza Sümer, şiddetsiz bir toplumun mümkün olduğuna vurgu yaparak, 'İnsana, hayvana ve çevreye şiddetin biteceğine inanan insanlar burada buluşuyorsa ve buraya bir umutla gelmeyi başarıyorsa umut her daim var demektir. Bütün bunlar hala bu dünyada oluyorsa sizinle birlikte olmak şiddetin biteceğine yönelik çalışmalarda bulunmak her şeye değer. İnsanlık tarihini başlatan insanoğludur. İlkçağ, ortaçağ, sanayi devrimi diye sınıflandıranlara saygı duymak gerekir ama bu kabullenmek anlamına gelmez. Ben bu tarihi bölünmeleri de değerli bulmakla beraber insanın tarihinin başladığına fakat insanlık tarihinin başlamadığına inanıyorum. İnsanın insana, çevreye ve hayvana uyguladığı şiddet bittiği zaman insanlık tarihine geçeceğiz. Biz bugün insanlık tarihine ulaşmak, insanlığın gerçek anlamda başladığı noktaya ulaşmak için bir araya geldik.'' diye konuştu.

ŞİDDET ÖĞRENİLMİŞ BİR DAVRANIŞTIR

Forumda konuşan Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde görevli Uzman Psikolog Şenay Ölmez, şiddetin öğrenilmiş bir davranış biçimi olduğuna dikkat çekti. Ölmez, şiddetin birçok türünün olduğunu belirterek, şunları söyledi: 'Çok uzun yıllar Ankara Üniversitesi Psikiyatri kliniğinde çalıştım ve hala işbirliğim devam ediyor. Şiddeti konuşurken aslında bir tanımdan bahsetmek çok zor. Geçmişte hatırladığınız bir anıyı düşünün bu anı olumlu mu olumsuz mu önce onu hatırlamaya çalışın. Yapılan çalışmalar gösteriyor ki insanların çocukluk döneminde olumsuz anıları hatırlama oranı daha yüksek. Aslında biz hepimiz farklı düzeylerde ve farklı şiddetlerde saldırılara maruz kalmış olabiliriz. Psikolojide yetişkin veya çocuk özellikle erken çocukluk döneminde şiddete maruz kalırsa bunu öğrenir. Psikolojik, fiziksel, ekonomik, sosyal gibi birçok şiddet tanımı mevcut. Biz psikolojik şiddeti şuan için ölçemiyoruz. Psikolojik şiddet dediğimiz karşıdaki kişiyi yok saymadan, ötekileştirmeye, görmezden gelmeye, aşağılanmaya, önemsenmemeye kadar giden bir periyot. Sosyal medyanın da etkisiyle şiddetin türlerinin arttığı bir dönem yaşıyoruz. Şiddet, güçlünün güçsüze karşı uyguladığı haksız bir davranıştır. Psikoloji alanında nam yapmış düşünürler temelde insanda saldırganlık duygusunun olduğunu belirtir. Sevgi var mı, saygı var mı, değerleri var mı var. Peki bu değerler içerisinde saldırganlık, kızgınlık var mı? Yine var. Biz bunları yok etmenin ya da reddetmenin peşinde değiliz. Saldırganlık öne çıktığı zaman zaten şiddete dönüşüyor ve şiddet o zaman yıkıcı oluyor. Bir canlıya, bir kadına, bir engelliye, bir yaşlıya derken daha da genişliyor.'

'ŞİDDET HALK SAĞLIĞI SORUNU'

Ölmez, 'Şiddet, Dünya Sağlık Örgütü'ne göre bir halk sağlığı sorunudur. Biz bireysel düzeyde saldırganlıkla toplumsal düzeyde saldırganlık ve şiddeti aynı çatı altına koyuyoruz oysa bireysel düzeyde yaşanan şiddetle toplumsal düzeyde yaşanan şiddet arasında fark vardır. Kişi saldırganlığı görebilir ama o an uygulamaz yıllar geçtikten sonra engellendiği bir yerde ortaya çıkar yani aslında şiddet unutulan bir davranış olarak kişi belleğinde onu yok edemez.' diye konuştu. Kadına şiddet konusuna değinen Ölmez, 'Özellikle altını çizmek istediğim bir şiddet türü var kadına yönelik şiddet. Kadına uygulanan şiddet, dezavantajlı gruba karşı uygulanan her türlü kötü muamele güç kullanmayı yok sayma, cinsellikte dahil ciddi anlamda travmalara neden olacak yaşantılara maruz bırakma konusu çok önemli çünkü kadın, çocuk büyütüyor. Kadına yönelik yapılan çalışmalarda birtakım travmalara maruz kalan kadınlara sorulduğunda kadınların da annelerinden ya da babalarından çocukluk yaşantılarında şiddet gördüğü izlenmiş. Şiddet, tek başına önünü arkasını alabileceğimiz bir konu değil bu yüzden kadına yönelik şiddeti konuştuğumuz zaman yine kendi büyüdüğümüz ev ortamımızı ya da şu anki yaşantınızı düşünün orada herhangi bir şiddete maruz kaldınız mı? Bunları gördüğünüzde engellendiğiniz bir yerde tekrar bunu davranışa yansıtma potansiyelinizin çok yüksek olduğunu bilerek bu olayla mücadele etmemiz gerekiyor.'' açıklamalarında bulundu.

YASAL DÜZENLEMELER

Türkiye'de yaşanan şiddet olaylarında yasalar, uygulamalardaki sorunlar, gönüllülük ve STK'ların rolünü aktaran Kadın ve Çocuk Hakları Savunucusu Avukat Jülide Soybaş'da şiddet içeren her türlü olayda bir an evvel şikayet ve ihbar mercilerine müracaatın hayati önemine vurgu yaparak şu değerlendirmelerde bulundu: '17 yıldır kadın ve çocuk hakları alanında mücadele eden bir avukat olarak sizinle yasal düzenlemeleri ve deneyimlerimi paylaşmak isterim. Öncelikle bazı verileri paylaşmakta fayda var. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu şiddetle mücadelede önemli bir sivil toplum kuruluşu.. Bu anlamda platformun verilerinden bahsetmek isterim. 2018 yılında kadın cinayetleri sayısı artmış ve 440' a ulaşmış. 317 kadın cinsel şiddete uğramış ayrıca 1217 çocuk istismarı basına yansımış ve 26 çocukta öldürülmüş. Şiddetin oluşmasında ve artmasında kuşkusuz psikolojik ve sosyolojik bir sürü etmen var.'' 'Şiddete ilişkin yasal düzenlemeler arasında en önemlisi 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin önlenmesi konusundaki kanun.. Aslında hayatımızda 1998 yılında aile içi şiddetle alakalı bir düzenleme vardı fakat çok eksiklikleri vardı 2011 yılına kadar da bu şekilde uygulandı. 2012 yılında o dönem Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'nın sivil toplum kuruluşları ve Baro'nun da katılımıyla hazırladığı bir yasa çalışması yapıldı ve şu anda uygulanmakta olan kanun ortaya çıktı. Bu yasada şiddetin tanımı oldukça geniş yapıldı. Kişinin zarar görmesiyle ve acı çekmesiyle sonuçlanan tehdit, baskı ve özgürlüğün keyfi olarak engellenmesini de içeren toplumsal, ulusal ve özel alanda meydana gelen fiziksel, sözlü, psikolojik veya ekonomik her türlü tutum ve davranış şiddet olarak tanımlandı. Yasada şiddet mağduru olarak, şiddete uğrayan ya da uğrama ihtimali olan tüm bireyler sayıldı herhangi bir cinsiyet ayrımı yapılmadı.'' Toplumsal Cinsiyet ve Şiddet konusunda konuşan Gülistan Aydoğdu, 'Şiddetin meşrulaştırıldığını görüyoruz ve şiddeti fark edemez haldeyiz şu an.' dedi.

ŞİDDETİN TEMELİ

Şiddetin temeline değinen Aydoğdu, şunları söyledi: 'Kadınlık ve erkeklik toplumlara göre yerele göre inançlara göre değişen bir şey. Bu bizim toplumumuzda da Ortadoğu'da da farklı şekilleniyor. Şu an geldiğimiz noktada erkeklik sahip olma üzerinden şekilleniyor, kadın sadece çocuk doğuran olarak görülüyor. Erkek ailenin sahibidir, kadın ise ailenin sahibi değildir annedir. Bütün bunlardan sonra toplumumuzda erkekler sabaha kadar gezebilir, kız arkadaşı olabilir, ancak bunu kızlar yapamaz. Kızlara o kadar çok engeller vardır ki, kadınlara iyi anne, iyi eş, iyi kız olma misyonları yüklenir. Türkiye'de erkeklere tecavüz caiz değildir denmiyor, bu ayıplanmıyor. Bu nedenle de kadına şiddet hiç bitmiyor.' Mengen önceki Belediye Başkanlarından, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünden emekli Teftiş Kurulu Başkanı Yurdakul Eröz ise, hayvanlara uygulanan özellikle sokak hayvanlarına uygulanan şiddet konusuna değinerek, Hayvanlara yönelik şiddetin engellenmesi için, yerel yönetimlerde bir bütçe plan oluşturmak gerekiyor. Belediyelerin bu konuya yeterli bütçe ayırdıklarını söylemek mümkün değil. Beslenme barınma açısından sağlık personeline de ihtiyaç var. Oysa belediyelere tahsis edilen veteriner sayısı 1. Personel sayısı buradan başlayarak artırılmalı. Başıboş hayvan ne kadar artarsa hayvanlara işkence o kadar çok olur.' ifadelerinde bulundu. Gazeteci Orhan Selen ise 'Türkiye'de şiddet özendiriliyor. Çocuk yaşlarında kızları evlendirmek şiddettir. Kadınlar için söylenen sözlere baktığınızda kadına şiddet hep övgü var.' diyerek bu zihniyetin değiştirilmesi gerektiğini ifade etti.

Muhabir: Haber Merkezi