TBMM'de bugün basın toplantısı düzenleyen CHP İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir, TBMM AB Uyum Komisyonu Üyesi Sibel Özdemir, Boğaziçi Üniversitesi'nde son iki yıldır yaşanan süreçler, AB Katılım Öncesi Mali Yardım Aracı IPA III Dönemi, İçişleri Bakanlığı bütçe görüşmelerinde yanıtsız kalan sorular ve terörle mücadele sırasında yaralanıp gazi sayılmayan 20 bin asker ve polisin sorunlarını gündeme getirdi. Özdemir, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'na sosyal medya üzerinden yanıt veren Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık'ın açıklamalarına yönelik tepki gösterdi.

'MÜZAKERE SÜREÇLERİNDEN UZAKLAŞAN ÜLKE KONUMUNA GELDİK'

Özdemir, şunları söyledi: 'Önce Avrupa Birliği (AB) Uyum Komisyonunda ardından geçtiğimiz hafta Dışişleri Komisyonunda Katılım Öncesi Yardım Aracı (IPA III2021-2027 Dönemi) çerçevesinde ülkemize yapılacak olan AB Mali Yardımlarının uygulanmasına ilişkin Kanun Teklifi önümüzdeki süreçte Genel Kurul gündemine gelecek. Aday ülkeler arasında bu fonlardan en çok faydalanan ülke olmamıza rağmen AB ile üyelik müzakerelerimizle paralel şekilde ilerlemiyor ve ilişkilerde çok ciddi geriye gidişler yaşanıyor. Yaşanan bu geriye gidişler de doğal olarak AB fon kesintilerine yansıyor. Müzakere süreçlerinden en fazla uzaklaşan ülke konumuna geldik. Avrupa Konseyi'nin denetimi altına alındık. Gümrük Birliği Anlaşmasını güncelleyemiyoruz ve vize muafiyeti konusunda bir ilerleme kaydedemiyoruz. 35 başlığın 16'sında fasıl açabildik ama açtığımız bu fasıllarda da geriye gidiyoruz. Özellikle de siyasi kriterlerdeki ciddi geriye gidişlerin bir yansıması olarak 2017 sonrasında bir fon kesintisiyle karşı karşıya kaldık. Yakında Genel Kurul gündemine gelecek olan ve 2021-2027 dönemi için 14,2 milyar avro ayrılan IPA III fonlarının hangi alanlar için kullanılacağına baktığımızda; bizim için çok kritik alanlar olan; yargı bağımsızlığı, hukukun üstünlüğü, temel haklar, demokratik kurumların güçlendirilmesi, iyi yönetişim, yeşil ekonomi, yeşil gündem, iklim değişikliği, dijitalleşme, kapsayıcı büyüme gibi tematik başlıklar belirlendi. Bu başlıkların hepsi de ülke olarak en çok sorun yaşadığımız alanlardır. Bu alanlara yönelik sağlanacak fonların en etkin şekilde kullanılması, yasal mevzuatlarımıza ve uygulamaya da yansımasına dönük adımlar atılmalıdır. Ciddi geriye gidişleri bir an önce durdurmamız, ülkemizi özellikle Kopenhag Siyasi Kriterleri'nde (hukuk, adalet, ifade özgürlükleri, demokratik kurumsal yapılarımızın güçlendirilmesi) ve güçler ayrılığı gibi temel alanlarda mutlaka ciddi reformlara döneceğimiz ve IPA III döneminde ciddi reform süreçlerine dönüştürmemiz gerektiği konusunda bir kez daha uyarıda bulunmak istiyorum.

'BOĞAZİÇİ BİR 'ÇÖKERTME' SÜRECİNDEN GEÇMEKTE'

Bu iktidarın ve mevcut yönetim sisteminin kurumsuzlaştırma, kuralsızlaştırma ve kadrolaşma anlayışının en somut örneği Boğaziçi Üniversitesi'nde yaşanmakta. Ülkemizin en saygın kamu kurumlarından birisi maalesef ciddi şekilde bir 'çökertme' sürecinden geçmektedir. 2021 yılı başından itibaren yaşanan haksız, hukuksuz uygulamalar ve bu uygulamalar karşısında özellikle Yükseköğretim Kurulu'nun (YÖK) hiçbir denetim veya inceleme yapmaması demokratik kurumsal işleyişin tahrip edildiğinin en somut örneğidir. Bu durum, rektörlerin doğrudan partili Cumhurbaşkanı kararıyla göreve getirilmesiyle Boğaziçi Üniversitesi başta olmak üzere, çoğu üniversitelerde akademik ve kurumsal özerklik, bilimsel özgürlükler, eğitimin niteliği, Üniversitelerdeki ilgili kurulların işleyişi de tahrip edilmiş durumdadır. Kurumsal özerkliği, akademik özgürlükleri ve özgür düşünce ortamını savunan bilim insanlarına sistematik şekilde hukuksuz suçlamalarla soruşturma açılıyor, disiplin soruşturmaları açılıyor ve üniversiteden uzaklaştırılıyor…

'YAŞANAN HUKUKSUZLUKLAR, HIZ KAZANDIRILAN KADROLAŞMA'

Uzaklaştırılan akademisyenlerin yerine de maalesef hızlı bir kadrolaşma sürecinin yaşandığını görüyoruz. İhtiyaç olmamasına rağmen, Üniversite Yönetim Kurulunda çoğunluğu elde etmek için iki yeni fakülte (Hukuk, İletişim) kuruldu. Haksız ve hukuksuz gerekçelerle Üniversite Yönetim Kurulu üyeleri görevlerinden ve üniversitelerinden uzaklaştırıldılar. Görevden alınan akademisyenlerin yerine bir oldubitti ile Üniversite dışından adrese teslim olarak tanımladığımız kadro ilanlarıyla ya kendileri atadılar ya da kendilerine yakın olan kişileri atadılar. Hatta kendi oluşturdukları jürilerle kendilerini dahi atadılar. Danıştay savcısının Anayasaya aykırı olarak kurulduğuna karar verdiği Veri Bilimleri ve Yapay Zeka Enstitüsü'ne Üniversitenin geleneklerine uymayan bir şekilde rektör İnci'nin doktora öğrencisi öğretim görevlisi olarak atandı. Haksız iddialarla görevinden uzaklaştırılan Dr. Tolga Sütlü'nün yerine Türk Hava Yolları Genel Müdürlüğü görevinde bulunmuş ve şu an Türk Havacılık ve Uzay Sanayi Genel Müdürü olan Temel Kotil'in oğlu Enes Seyfullah Kotil doğrudan atandığını görüyoruz. Ekonomi Bölümü öğretim üyelerinin oylarıyla seçilen Prof. Dr. Ünal Zenginobuz'un haksız gerekçelerle görevinden uzaklaştırılıyor, Üniversite dışından, Yıldırım Beyazıt Üniversitesi'nden,İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekanlığı'na görevlendirilen Prof. Dr. Murat Önder, Fakültenin üç bölümünden ikisine de kendisini bölüm başkanı olarak atadı. Prof. Önder, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyeliği için de kendisine özel bir kadro ilanı verdiriyor. Dekan Önder, kendi yazdığı ilana başvuru yapıyor, bu durumu haberleştiren, bu akademik rezaleti duyuran habere erişim yasağı koyduruyorlar. Bununla da yetinmeyip haberi yapan kişinin mezun kimlik kartını süresiz olarak iptal edip kampüse girmesini yasaklıyorlar. Yürütmeyi durdurmak için mahkemeye başvurulsa da süreç ilerliyor. Boğaziçi Üniversitesi'ndeki hukuksuzluklara neden izin veriyorsunuz? Neden YÖK bir görev ihmali yapıyor ve buraya müdahale etmiyor? YÖK Denetleme Kurulu neden bu iddiaların, hukuksuzlukların üzerine gitmemektedir?

Editör: Haber Merkezi